Yüzyılın en büyük finansal krizini yaşıyoruz. Kriz, bankacılık sistemini çökme noktasına getirdi, dünya ekonomilerinin resesyona girmelerine, yani daralma dönemine girmelerine neden oldu. Krizin sorumlusu kim peki? Faizleri 'fuhuşa teşvik' edecek kadar uzun süre oldukça düşük düzeyde tutarak Amerikalılar'ı 'varlık balonları'yla yaşamaya alıştıran Amerikan Merkez Bankası FED de suçlu... Finansal piyasaları 'gözetleme ve denetleme' ile yükümlülüğünü doğru düzgün yerine getiremediği görülen regülatörler de suçlu... Yatırım araçlarına taşıdıkları riske göre not veren kredi derecelendirme kuruluşları da suçlu.... '1 koyundan 10 post çıkartma' güdüsüyle 'hesaplanmamış risk'ler alarak batan yatırım bankaları da suçlu... 80 küsur yıllık 'bayatlamış' regülasyon sistemiyle finansal mühendislik tekniklerinin son yıllarda çığ gibi büyüttüğü 'türev yaratıkları' kontrol edebileceklerini düşünme gafletine düşen politikacılar da suçlu... Batma noktasına getirdikleri firmalardan kovulurken bile 'altın paraşüt' adı verilen 'veda paketleri' sayesinde milyonlarca dolar tazminat alabilen tepe yöneticileri de suçlu... Finansal piyasaların 'harika çocukları'nı 'ölçüsüz ve kontolsüz risk'leri 'yüksek kaldıraç'la, yani sermayelerinden çok daha büyük borçla 'fütursuzca' almaya teşvik eden 'şişman bonus paketler'i de suçlu... Finansal piyasalarda yaşanan kabusun hem çok müsebbibi ve hem de çok mağduru var. Tek bir 'günah keçisi' bulmaya çalışmak, yaşananları aşırı basitleştirmek olur. 'Kabahat kim(ler)de?' tartışmaları yıllarca sürecektir.
Kredikuruluşlarıyanılttı Ancak bugünkü yazımızda kredi derecelendirme kuruluşlarına biraz değinmek istiyoruz. Tahmin ve umut ediyoruz ki, bu kuruluşlar yaşanan küresel krizden kendilerini bir miktar da olsa sorumlu tutuyorlardır. Nihayetinde risk ölçümlerinde bu kuruluşların da ciddi şekilde yanıldığı ve yanılttığı gün gibi ortada... Türkiye'nin makroekonomik görünümü krizin de etkisiyle giderek bozuldu. Büyüme dramatik bir şekilde yavaşlıyor. Dış finansman kalitemiz bozuldu, işssizlik artıyor... Ancak, Türkiye'nin bozulan makroekonomik görünümüne rağmen, kredi notunun düşürülmesini beklememekteyiz. Çünkü kriz öncesinde Türkiye'ye 'layık görülen' kredi notu, Türkiye'yi olduğundan çok daha fazla riskli bir ülkeymiş gibi lanse ediyordu. Kredi derecelendirme kuruluşlarının bize verdikleri not, kanımızca 'hakettiğimiz notun' çok altındaydı. Evet şimdi risklerimiz arttı, dolayısıyla mevcut notu belki şimdi hak eder hale geldik. Ki o bile sorgulanabilir. Çünkü Rusya, Macaristan, Kazakistan ve İzlanda gibi ülkelerin bizden çok çok daha yüksek kredi notuna nasıl sahip olabildiklerini anlamak mümkün değil...
Notlarıaçıklayamıyorlar Son dönemde S&P, Türkiye'nin kredi görünümünü (not değil) negatife çekti. Dün de Moody's yetkilisinin Türkiye'nin riskleri ile ilgili değerlendirmelerini dinledik. Moody's, Türkiye'nin IMF'den 'tatmin edici bir kaynak' bulamaması halinde resesyona girebileceğini, yani daralabileceğini düşünüyor. Biz de aynı görüşteyiz. Uzun zamandır Türkiye'nin 2009 yılında 20-25 milyar dolar civarında finansman açığı yaşayabileceğini, bu nedenle de IMF'den bu düzeylerde taze kaynak alması gerektiğini yazıyoruz. Yani, ya açığı finanse edecek kaynağı bulacağız ya da açık vermeyeceğiz. Açığı finanse etmek IMF ile anlaşmaktan geçiyor. Alternatifi ise açık vermemek, yani beklenenden daha sert bir ekonomik daralmaya razı olmak. Türkiye'nin bizce ikinci alternatifi seçme lüksü yok. O zaman aklın yolu bir: IMF kaynağına ihtiyaç var. Moody's de böyle düşünüyor ve bunu söylüyor. Ancak, Türkiye'nin yıllardır kredi notunun neden bu kadar düşük olduğunu hepimizi ikna edebilecek şekilde açıklayabiliyorlar mı? Bizce hayır!