Bir ceketi vardı Babıali'nin, günün modasından uzak bir kravatı.
Temiz pak gömlekleri...
Halkın için yaşar, halk için yazardı Babıali'nin gazetecileri.
Sade bir Türkçe'yle karnı doyardı da, ceket ilikleten bir saygısı vardı.
***
Sonra birileri geldi, Amerikan züppeliğini enjekte ettiler bu mesleğe.
Yalanı geçer akçe saydılar, talanı hak.
Babıali'nin kokusunu da bilmezler, işçinin terini de...
Pahalı şarapları bilirler, şehvetli kadınları birinci sayfa güzeli yapmayı...
***
Babıali bir yokuştu, bilen bilir. İnsanlar o yokuşu çıkardı. Onlar hazıra kondular.
Kendi canları yanmadıkça haberleri sakladılar.
Babıali'de okun yolunu halk çizerdi, şimdi para çiziyor.
Babıali'de satır aralarındaki fare zehri, halk düşmanları için kullanılırdı.
Şimdi birbirlerine karşı kullanıyorlar.
***
Şimdi sormak gerek, ülkeyi yöneten büyük gazetecilere, "Sizlere savaş açanlar, huyunu kimden aldı?"
Kimden öğrendiler bu tarz gazeteciliği?
Varoluşun tekelinde imparatorluk kurmakla, yok oluşun tekerinde yuvarlanmak arasında bir yakınlık yok mu sanıyorsunuz?
***
Halkın virane olduğu bir memlekette, sükseli saraylardan gazetecilik yapanlar, şarapla alın teri arasındaki tercihi de kendiliğinden yapmış olmuyor mu?
Birinci sayfa mankenleriyle, satır aralarındaki öğretmen haberleri arasındaki fark, yeni düzen gazeteciliğinin kimden yana olduğunun resmi belgesi değil mi?
Ne Babıali'si!
***
Babıali öldü.
İkitelli'ye gelin olduktan sonra öldü.
Paraya teslim olduktan sonra.
O yüzden öznesi para olan gazeteciliğin cümlesinden korkulur.
Böyle gazetecilik, herkesi yaralar, herkesi zan altında bırakır.
Bilinmelidir ki, dünya herkes için dönüyor. Herkesin bumerangı da kendine dönüyor.