Demokratik laik ve sosyal
Bu ülkede bürokrasinin kafası karışınca, sıkıntıyı sabahtan gece yarılarına kadar ekmek davasının peşine düşen vatandaş çeker. 255 liraya yaşanır mı yaşanmaz mı tartışmasına taraf olmanın bile, akılla bağdaşmadığı gerçeğini görmezden gelen bürokrasi diretiyor. Açlık sınırını milyarın üzerinde gösteren sendika ağalarının da, kendi üyelerinin yaşam standartlarından ne kadar haberdar oldukları başka bir muamma. Bir de 255 liralık açlık sınırını bile yakalayamamış milyonlar yaşıyor bu ülkede, onların ne yapacakları konusunda aydınlatıcı fikirleri olanlar varsa, absürt bir masalda onlardan dinlemeye hazırız. Gerçek hayatın içine bu kadar masal karıştıktan sonra, bir martavalda onlar okusalar ne çıkar! Bizim Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddeleri var. Bu maddelerin ikincisi aynen şöyle diyor; "MADDE 2. Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir." Değiştirilemez olduğu açıkça belirtilen bu madde, aynı zamanda içi de boşaltılamaz denilmediği için mi, bu muameleye uğruyor, anlamak güç. Atatürk milliyetçiliği ne kadar değiştirilemez bir sıfatsa, laiklikte aynı oranda milli dayanışmayı kucaklayacak bir anlayış olarak, kabul görmek mecburiyetinde değil mi? Yine bu değiştirilemez anayasa maddesinin, açık hükümlerinden biri değil mi, devletin temel işleyişinin demokratik olma zorunluluğu? Ve hepsini bütünleyen bir hukuk devleti anlayışı, açık seçik beyan edilmiyor mu, anayasamızın aynı maddesi içerisinde? Birini bile atlamak, değiştirilemez denen maddenin, aslında fiili olarak değiştirildiğinin göstergesi olmuyor mu? Aynı maddede bir de sosyal devlet anlayışı var. Bu ülkenin insanlarını, huzur içerisinde, milli dayanışma ruhunu kaybetmeden bir arada tutabilmenin yolu olarak gösterilen. Şimdi Ramazanda geldi ya, iki kutup, toplumu kendi anlayışlarını dayatan top atışlarıyla taciz etmeye, her zamankinden daha şiddetle başlayacak. Bir grup; iftar çadırlarının, dağıtılan kömürlerin, erzak yardımlarının milleti dilencileştirdiğini söyleyecek, diğerleri bunu, dar gelirliye destek olarak sosyal devletin, olmazsa olmazı kabul etmek gerektiğini savunacak. Vatandaş üzerinden sürdürülen bu tartışma, huzura değil ayrışmaya yarayacak. Oysa bu ülkede gerçekten yardıma muhtaç insanlar yaşıyor. Bundan birkaç ay önce, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bu fasıldan yardımlar yaptığı bir kısım vatandaşı evlerinde görüp, dertlerini dinleme imkanı buldum. Özürlüden yaşlıya, kanserliden, cep darülaceze de yaşamını sürdürmek durumunda olana kadar, birçok insanla yüz yüze konuştum. Anladım ki, bu insanların büyük bir bölümünün, balık tutmayı öğrenmeden önce, oltayı eline alacak dermanı kazanmaya ihtiyacı var. Sosyal devleti anayasa, değiştirilemez ilkeler arasına neden aldı sanıyorsunuz?
|