Olimpiyatlarla ilgili bir yazı yazacaktım ama bu yazıma Türkiye'ye gümüş madalya getiren sporcumuz (halterde) sevgili Sibel Özkan da eklendi. Çok da iyi oldu. Büyük bir gurur ve keyif aldım bu haberi okuyunca ve haberin ardındaki yaşam öyküsü eminim hepimiz gibi beni de derinden etkiledi ve Sibel'e olan alkışlarımın yerine gönül alkışlarım aldı. Bir çok sporcuyu veya sanatçıyı, nadiren siyasetçileri, taktirle başarılarından dolayı alkışlarız. Ama bu alkışlarımız yerine gönül alkışlarına bırakırsa bu ayrıcalıklı bir durum olur.
Sevgili Sibel'in ayrıcalıklı olmasının ardında da annebabası ayrıldığı için 6 yaşında Konya'daki Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Yurdu'nda yetişmesi, burada spora gönül vermesi, 11-13 yaşlarında judodan haltere ilgisi, yaşamı boyunca maddi imkansızlıklarla boğuşması geliyor. İşte Türkiye'deki nice yetenekli, başarılı sporcumuzdan sadece biri Sibel... Sanırım bu konuda devletimize epey iş düşüyor. Spor federasyonlarına, belli başlı bakanlıklardan ülkemizdeki en ufak kuruma kadar...
Bizler ise belki de Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumları'na giymediğimiz ya da çocuklarımızın eskiyen oyuncaklarını göndermek, kurban bayramlarında kestiğimiz kurban etlerini yollamak yerine oradaki yetenekli ve başarılı çocukların eğitim ve öğretim desteklerini versek daha faydalı olmaz mıyız? Peki bu çocukları keşfedecek birimler oluşturulursa nice Sibeller çıkmaz mı o yurtlardan? Devlet ve vatandaş elele olsa daha büyük uluslararası başarılara imza atmaz mıyız ülkece?
"Bu yazının son sözü yine Sibel'den yorum ise her zamanki gibi yine size ait. İster vatandaş olun ister devlet erkanından benim gönül alkışlarım nice Sibellere...
Çoğu zaman antrenmanlara ve okula gidebilmek için arkadaşlarımdan yol parası almak zorunda kalıyorum. Kiramı bile ödeyemiyorum. Maddi sıkıntım olmasa başarılarım devam edecek. Türk bayrağını dalgalandıracağım."