Dün gece, bir futbol şantiyesiydi
Fenerbahçe... Takımda arzu ve istek dağılımı eşitti.
Ama övgüleri sahibine dağıtmanın ilk sırasını
Kazım'a verdim.
Pozisyonların dölyatağı oydu.
İzini kaybettirmekte de ustaydı, iz sürmekte de... Sezgileri hınzırcaydı.
Fantastik futboluna bakınca,
"Bu adam ayaklarıyla sevişiyor" dedim.
Gol atamadı ama bana sorarsanız bugünün manşetini dün ayaklarıyla attı.
***
İlk dakikalarda kısa aralıklarla kesintiye uğrayan
Fenerbahçe yolculuğunu, sezon başı gerçeklerine yordum.
Dönen toplarda ikinci hareket eksikliği vardı.
Orta alanda üretim eksikliği vardı.
Ama
Roberto Carlos'un ölü zamandaki canlı vuruşu golü getirdi.
Bir yanım,
"Futbol dünyası böyle ayak görmedi" dedi.
Öte yanım, tribünleri işaret etti.
"O ayaklar da böyle alkış görmedi."
***
İkinci yarıdaki
Fenerbahçe, daha bir örgütlüydü sanki.
Tribünleri estetik, kolektif ve enerjik gösteriye boğan futbolun baş mimarı, yine
Kazım'dı.
Ona eşlik eden de
Gökhan Gönül...
Gökhan Gönül, geçen yıl bıraktığımız yerden aynen devam.
Fenerbahçe defansının sağlam görüntüsü var zaten.
Lugano ve
Edu ciddiyeti bir an bile bırakmadı.
Selçuk'un attığı gol talihti.
O gole bakarak, onu ön liberonun adamı olarak saymak, gelecek maçlar için büyük yanılgı olur.
***
Arenada matador olmasını beklediğimiz
Güiza durgundu.
Topla buluştuğu pozisyonlardaki vuruşları da, şaşırtıcı biçimde etkisizdi.
Semih'in de ondan farklı bir yanı yoktu.
Onların bu durgunluğunu,
"provasız düet" olarak değerlendirdim.
Gelecek maçlardaki gösterilerde buluşmak inancıyla...
***
Bu sonuç turun sonucudur.
Görünüyor ki,
Fenerbahçe'nin ibresi, Avrupa'yı gösteriyor.
Şükrü Saracoğlu'ndaki kazanmak rüyası, bıraktığımız yerden devam ediyor.
Görünüyor ki....
Emanet emin ellerde.