Ergenekon, derin devlet, çeteler derken gündelik yaşamın daha hayati konuları pek dikkat çekmiyor. Başka zaman olsa Ankara'dan fitili ateşlenen, İzmir ve en son İstanbul'un da eklendiği "suyun siyasi denkleme etkileri" başlıklı tartışma çok daha geniş yer bulabilirdi. Su, Ergenekon ve kapatma davasından "arta kalan araziyle" yetinmek zorunda. Konu şu, Ankara suyunun insan sağlığına aykırı derecede arsenik içerdiği iddiası CHP kurmaylarınca dile getirildi.
CHPgölleriyedi! Melih Gökçek her zaman "beceriyle yaptığı gibi" karşı sahaya kontratağa çıktı ve İzmir'in suyunu gündeme getirdi. Melih Gökçek'e göre İzmir suyu arsenik ve bor noktasında ölümcül sınırlarda dolaşıyordu. Fakat bu atak öyle böyle bir atak değildi, CHP kalesine "peş peşe" goller girmeye başladı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu önce bilgiyi yalanladı am "gerçek o kadar çıplaktı ki" sonra kabul etmek zorunda kaldı. İzmirliler her tür hastalığı yol açacak kadar kirli su içiyorlardı. CHP bu gölün acısıyla Türkiye gibi maçı son dakikada çevirme taktiğine girişti. İstanbul İl Başkanı Melen Çayı'na kanalizasyon atığının döküldüğünü ve İstanbullulara da kirli su içirildiğini iddia etti. Koli basili seviyesi olması gerekenin on katından fazlaydı. Hıfsıssıha ölçümleri bunun gerçek dışı olduğunu ortaya çıkardığında CHP kalesine yediği gollerin üstüne "kalecisinin kırmızı kartla" oyun dışı kalmasına engel olamadı. CHP yönetiminin İstanbul konusunda yaptığını takdir ediyorum. Suda bir sorun olmasa bile belediyenin tüm mekanizmayı yeninde gözden geçirmesine, suyun kontrol edilmesine sağladılar. Ki İstanbullular zaten çok uzun zamandır musluk suyunu içmiyorlar, suyun temizliği ya da kirliliğinden ziyade "reflekslerimiz" artık böyle gelişmiş durumda.
İnsafartık.... Ancak musluktan akan suyun da ekranlarda gösterildiği gibi olduğunu iddia etmek insaf ile bağdaşmıyor. On beş milyon insan o muslukları her gün açıyor, bahsedildiği gibi yüksek miktarda bir kirlilik olsa bunun gözden kaçma ihtimali yok. İddialar pek yerine oturmuyor. CHP kendi kalesindeki İzmir golünü çıkarmalı önce. İzmir gibi "yıllarca kendisine sadakatle oy vermiş", sağ partilerin her tür çabasına karşın "CHP'den vazgeçmemiş" bir kente verilen karşılık bu mu olmalı?.. Arsenik ve bor zengini "zehirli su" içirmek. Üstelik önce inkar etmek, sonra gerçek ortaya çıkınca "iktidar baskısı" bahanesi ile kıvırmaya çalışmak Bu nasıl belediyeciliktir ki, kendisine oy veren kitleye zehirli suç içirmekte hiçbir sakınca görmüyor. Toplumun sağlığı ve çıkarları yerine ideoloji satarak ilerleme kaydedilemeyeceği İzmir örneğinde bir kez daha belgelendi.
Sözünbittiğian... Eğer, belediye "kendi suyundaki" zehir oranları bilmiyor idiyse, "o koltuklarda niye oturuyorlar?" sorusunun cevabı yok. Hayır, bilgileri varsa ve "bile bile" halkına zehirli su içiriyorlarsa burası "sözün bittiği yerdir". Kundaktaki bebelerden piri fanilere kadar bütün İzmirliye yapılabilecek "bundan daha büyük kötülük" ne olabilir ki?.. Hemen her konuyu siyasi çekişme noktasına getirmekte "büyük maharet sergileyen" Deniz Baykal'ın bu beceriksizliği sergileyen İzmir belediye yönetimini istifaya zorlamasını beklemek "ham hayal" ama en azından belediye başkanlığı koltuğunda oturan Aziz Kocaoğlu'nun "bu erdemi göstermesi" hem kendine hem partisine büyük puan kazandırır. Bilgiye sahip olamamak da, sahip olunan kötü bilgiye rağmen çözüm üretememek te suçtur. Deniz Baykal Ergenekon'un avukatlığını yapsın ama beceriksiz belediye yönetimine karşı "İzmir halkının da savcılığını yapmalı değil mi?"..