Bunca kalabalık laftan sonra, kısaca gelmeni istiyorum. Benden şikayetçi olduğun her şeyi biliyorum. HaklısınHaksız da olsan haklısın. Aşk, bir tarafı hep haksız kılıyor. Aşk, bir tarafı hep güçsüz kılıyor. Aşk, bir tarafı hep yalnız kılıyor. Ben sana hak vermek için gelmeni bekliyorum. Beni sevmeni değil, aşkından nasıl ölünürmüş görmeni istiyorum. Üzerime basıp merdiven gibi, tahtına çıkmanı özlüyorum. Bunca şeyden vazgeçip, başkasını mı seveceksin; bu ihtimale gülüyorum. Kısacık bir notla, seni unutmamı emrediyorsun. Unuttum! Değil mi ki, ben senin her dediğini yapmaya yazgılıyım. Bu dediğine de itirazsız uyacağım. Seni unutmak için elimden gelen her şeyi yapacağım. Senin unutulması mümkün olmayan bedenini, unutacağım. Benim yaşamak için tek sebebim olan yüreğini, kalbimden atacağım. Seni bir rezil gibi içimden söküp çıkaracağım. Yani ben öleceğim. Bana dolambaçlı yollara sapmadan bunu söyleseydin ya! Bana öl deseydin ya! Daha çok sevinirdim inan. Seni unutmamı emrediyorsun... Peki, ama nasıl? Bu notu ya sen yazmadın... ya sen, artık sen değilsin. Seni terk etmemi emretseydin, buna uyardım. Seni unutmamı söylüyorsun! Peki, ama nasıl? Aşkla masal arasındaki fark sanırım buradan geliyor... Aşk, masal gibi mutlu bir sona hiç sahip olamıyor. Seni unutmamı emretmişsin... Unut gitsin... Şimdi karşımda olsan, sana söyleyecek sadece üç kelimem olurdu. Tekrar gidecek misin? Karşımda değilsin ve ben bu sorunun cevabını almak için bekliyorum. Bir gün geleceksin ve ben sana, o üç kelimelik soruyu soracağım. Biliyorum. Sen bana cevap vereceksin. Nereye geleceğini ve benim ne soracağımı bildiğine göre, ne zaman geleceğinin ne önemi var! Aşk, ne zaman geleceğini bilememek değil midir zaten? Aşk, zehirli bir gizemden başka nedir? Ben seni bekliyorum. Sokaklar ne söylerse söylesin... Ben seni bekliyorum. Senin cevabın ne olursa olsun... Ben seni bekliyorum. Daha ölmedim