Nasıl yani dedim başlığı görünce; Ve "İstanbul Göç Veriyor." "Rüya olmalı" diye düşündüm önce. Her sabah bindiğim küçük motorun yol alırken bünyemizde yarattığı titreme duygusu olmasa inanacağım bir rüyada olduğuma. Ama her gün sokakta elimize tutuşturulan şu tabloid gazetelerden birinin başlığıydı bu. Memleketin nüfusu 15 milyona ulaşmış. E patladı patlayacak ortam. İstanbul Büyükşehir Belediyesi geri dönüş projesi kapsamında bir de belli miktar para da veriyormuş. Hem moral olsun hem de yolda izde kalmasınlar. Diyelim kaldılar ceplerinde üç beş kuruş para olsun diye yapıyor bunu. E istihdam belediyelere ait bir durum değil tabii. Burada bir iyi niyet var gibi.
Ama mevzuu öyle iyiniyetli girişimlerle çözülecek gibi değil. Mevzunun kökleri derinde çünkü. Bildiğimden değil ama bu kalabalığı yani memleket toprağının, dağının tepesinin insana yetemez hallerini görünce ne düşüneceğim ki?
Doğrudan aklıma şöyle şeyler geliyor; "Babalar toplanın köye geri dönüyoruz!" Pekii; döndük köye. Ne ekip ne biçeceğiz? İlle de biçecek bir şey mi gerekir? Evet. Köylük yerde... E köye kıra gitmedik de kasabaya, kente gittik. Doğup büyüdüğümüz yer yarı kasaba... İş mi var?
Soruları arttırdıkça bünyedeki karıncalanma artıyor işte. E ne yapacağız? İstihdam ve üretim politikaları üzerine yol kelam önerenlerin hali de ortada.
Şunu bilir şunu söylerim; Yapacak iş, yiyecek aş lazım. İnsanın doğduğu değil doyduğu yer demişler. E cumhuriyet tarihimiz anlı şanlı göç mevzuularıyla doludur. Açın bakın doğdukları yerleri gurbet gurbet türküye dönüştürmüş insanlar görürsünüz. Ve fakat yüzyılımızda her ne kadar gurbet ne ki demek de bir yabancılaşmaya denk düşse de yine de söylüyorum; Gurbet ne ki?
Tekrar soruyorum; geri döndük ne yapacağız? İş vardı da mı geldik biz bu memlekete? Gerçekten bir işimiz vardı da; yani biz ekmeğimizi kazanabilecek bir yerde doğmuştuk da mı İstanbul'u tercih ettik yine? Bu memleketin taşı toprağı gerçekten altın mı? Altın vardı da bizden önce burada yaşayanlar niye fark etmediler? İstanbul'u gören başka bir yerde yaşayamaz bir yalan değilse bu geri dönüşler neyin nesi? Geriye dönülebiliyordu da neden daha önce yapılmadı?
Ya da göç neden İstanbul'a doğru aktı?
Kapatın Anadolu'da fabrikaları, çoraklaştırın tarlaları ondan sonra sorun ki bu memleket niye bu kadar kalabalıklaştı? Limanların, dar sokakların ve kubbelerin ve çınarların kentinde, o siyah gözlerinin ufkuma işlediği günden beri soruyorum; Sorular canıma işleyen hançer... Ve soruyorum yine de; Sizin en çok neyiniz İstanbul?