Çocuktum, çözemiyordum bir sürü şeyi. O çözümsüzlüğün içinde kocaman ellerinle gözyaşlarımı nasıl sildiğini hatırlıyorum. Öldüğünde ağlamadık çıldırdık. Babalar Günü'nden birkaç gün önceydi. Hastaydın çok hasta; yattığın yerde kendi kendine konuşuyordun. Anlaşılmaz biçimlere kelimeler çiziyordun hayalinde. Ne yaşadıysa hesaplaşırmış ölecek olan. Sen de yaşadıklarını gözden geçiriyordun bir bir belki de.
Geçti Babalar Günü; defalarca yazdım senin için. Sözcüklerin bittiği yerde devreye girdiğin anlardaki soğukkanlığımı koruyarak. Geçmedi bende bıraktığın sızı. Babalar Günü mevzusu değil mevzu. Kesik bir kol gibi taşıyorum omuz başımızdaki yokluğunu; yolda ışığımızı düşürmüş gibi, çok güzel bir gün doğumunda, yeni bir sabaha başlar gibi duruşunu, gibi duruşundan çok o sabahlara seninle birlikte başlamamızı...
Çaydanlığın mutfaktaki tıkırtısı okul günlerimizi hatırlatıyor şimdi bana. Sabah erkenden kalkıp ağaçla börtü böcekle bir oluşumuzu; senin bir şey anlatırkenki ayrıntıcılığını, titizliğini ama bir o kadar inceliğini, bir mevzuuya girişindeki zerafetini; bir şeyler öğrenecek olanı insandan, insanı doğadan, doğayı kendinden bilen aklını... Şimdi ne zaman; "Seni Ben Ellerin Olsun Diye Mi Sevdim!"i söylese incesaz, aklımızda o suzinak bestelerin inceliği o şarkıya duruşun geliyor, kırık bir keman gibi serzenişlerin hayatın orkestrasında...
Diyelim bir yokuştan çıkıyoruz; yokuş zorlu ve sıkıntılı; halladeriz deyişin sonra. Sevdin mi tam seveceksin sevdiğin yorulmalı sevilmekten; cahil ile hoş gezen kendin derya sanırmış deyişinin hemen bunun ardından... Denizden artakalan tuz kokusyduk belli ki gece tanığıydık yaşadığımız hayatın. Senin çocuk dediklerin büyüdüler çınar ağacının dibinde dolaştıkları ipliklerden bir yumak yapıp. Günler sarmal bir yay gibi çünkü günler futbol topunun çapı kadar. Ceza sahasına giriyoruz; aşilimiz tendonumuz koptu kopacak, yan bağlarımızda bir sızı, çamurun girmediği yerimiz kalmadı toz toprak sahalarda.
Büyümek bir korkular anası şimdi, söylemek bir uçurum. Uçurum bir aşka tutulmakmış anladım, anladım ki yazdığım şiirleri sevgilim okumuyormuş, yalandan gözücüyla beni süzüyormuş; işte çocuğumun babası! İyi ama söylemedim belki ama yine de ayrıydık biz.
Aynı evleri tutan karmaşadan korktum belki, belki bir çocuğun utancını saklamaktan çekindim o büyük ağaç gibi gövdemde.
Hep söyledim; babam; canım arkadaşım yakamızda koparmadık düğme bırakmadılar, hayat çok bilinmeyenli bir denklemmiş bilemedik; ölmek sana senin ardından yazmak bana düştü.-yazdıklarımı da reklamlarda kullanabilseler sevecekler ama durdurun dünyayı inecek var diye bağırıyorum zaten-
Hep söyledim; çocuktum cahildim bu dünyada...