Sistemin kasti olarak söndürmediği bir yangındır hukuk.
İktidar hukukuyla hukukun iktidarı arasında, dağ gibi fark vardır.
Oysa demokrasi bahanesiyle kişilik haklarına tecavüzün sınırı yok.
Telefonlar dinleniyor.
Suçlayan değil, suçlanan kendisinin masum olduğunu ispat etmekle yükümlü.
Herkes birbirinin peşinde, yeni kurbanlar aranıyor.
Gazeteler politikayı kullanıyor, politikacılar gazeteleri...
Toplum güvensiz, toplum kaygılı...
Toplum ağzına kadar sefalet ve borç içinde...
***
İkiye bölünen ülkenin duvarlarına
İran kartpostalları asanlar da var...
Sırmalı postal resimleri asanlar da.
İki taraf da gözdağı veriyor birbirlerine.
Hukukun bir türlü iktidar olamadığı bir memlekette, güç her zaman gazetelerdedir.
Onlar memleketin rotasını, dümen suyuna uygun olarak çeviriyorlar.
Her türlü dümeni çevirirken, yetimin öksüzün hakkını yiyen sistem tıkır tıkır işletilirken, kazayla biri onlara dava açsın da.
Siz onlardaki hukuk sevdasını, o zaman görün.
Toplum suskun, toplum çaresiz.
Toplum çerçeveden çıkmıyor.
Varsa yoksa futbol, magazin ve televizyon dizileri.
***
Vicdanları aklamak yerine, günahları saklamak, sistemin ana kuralı.
Ne değerlere saygı var, ne inançlara.
Benim garibime giden...
Basın özgürlüğünü ayaklar altına alıp
"4 kadınla yaşıyorsam kime ne?" diyenlere alkış tutanların, ülkenin hukukundan şikayet etmesi.
Seçimlerden önce laikliği ve Cumhuriyet'i iktidara pazarlayan gazetelerin, şimdi hukuk aşkıyla yanıp tutuşması...
Görünen o ki...
"Bu mu Cumhuriyet rejimi?" diyecek kadar, özgür ve dokunulmaz olanların, memleketi İran yapmadan gönlü olmayacak.
Cumhuriyet ilkelerini savunmak bahanesiyle, insanların heyecanını bile pazarlayanların istiap haddi dolmadan, ülkenin yüzüne renk gelmeyecek.
***
Onların kendilerini ele verdiklerinden fazlası... Ellerinde duruyor.
Hukuk da böyle bir ülkede iktidar olmak için çırpınıp duruyor!