Aynı hırkayı sırayla giyerdik, yazlık sinema önlerinde.
Kızlar bizleri birbirimizle karıştırırdı.
Ata bindirilmiş gelinleri olurdu filmlerin.
Kızlar, yiğit sevdalara yaslanmış delikanlılara yanardı.
Bir sigaranın külüyle evler yanardı o zaman.
Ülke yanmazdı.
***
Bir okuma kitabımız olurdu, yaz tatillerinde.
Hepimizde macera ruhu, hepimiz Küçük Prens.
Gömleklerimizde dut lekesi.
Geceleri başımızı otlara yaslar, gökteki yıldız tarlasını yere indirirdik.
Ülkemize bağlılık yeminimiz vardı, yıldızlar şahitti.
Ağaçtan koparttığımız bir incir bile kardeş payı.
Bu kadar karanlık adam yoktu ülkemizde.
Eşkıya, şimdiki politikacıların yanında ayışığı.
***
Ayıcılar tef çalardı sokaklarda, ayıların burnunda demir halka.
İnsanlara şimdiki gibi kolayca "Ayı" denilmezdi.
Elbette yalan vardı, ama halka bu kadar kolay yalan söylenmezdi.
Kanımızı tutuştururdu haksızlık, kan kardeşi olurduk acıların.
Anaların, bacıların gözlerinin içine bakardık, "Elimizden bir şey gelir mi?" diye.
Babaların omuzlarında tank ağırlığı, bıyıklarını yerlerdi öfkelerinden, kimsenin hakkını yemezlerdi.
Bir başkaydı o yılların yazları.
Ağustos böceklerinin sazları olduğunu sanırdık.
Karıncaların kışın göbek attığını.
***
Ülkemizin yan yattığını gördükten sonradır, içimizdeki isyanların artması.
İnsan insanın yurduydu, kurdu değil.
Sevginin anayurdunda ihaneti doyurdular, belediye yağmacılarını, ihale fesatçılarını...
Birileri izin verdi, el verdi, geçit verdi.
Yıldız tarlalarımıza irtica tohumlarını ektiler.
Ne ağaçlarımızı koruyabildik onlardan, ne çocuklarımızı, ne Atatürk ilkelerimizi.
***
Şimdi gelecek seçimin oylarını peşin verenler, bir torba gıda için dileniyor.
Şimdi korku diktatörlüğünde telefonlarımız dinleniyor.
Her şeyimizi talan ettiler.
Artık dönüş yok.
Kara, kapkara düşünceleriyle, bu güzelim ülkemize yazık ettiler.