Mutluluk üzerine; bir kölenin sözünü duymaya tahammülünüz var mı? Neden şaşırdınız, köleler mutluluk üzerine düşünemezler mi? Öyleyse düşünceleriyle öğünen 'çağdaş kölelere' ne demeli? Siz, evet size söylüyorum, farkında değilsiniz ama köleliğin yasaklanmasından yüzyıllar sonra, siz hâlâ kölesiniz!
İhtirasınızın dikenli telleriyle tutsak edilen, zaaflarınızın yatağında dinlenen, efendi edindiğiniz çaresizliğinizin emrinde soluk alıp veren, köleler olduğunuzu size unutturan nedir bilmiyorum. Bildiğim, modern zamanlarda köleliğin, bin yıllar öncekinden çok daha karmaşık ve acı verici olduğu.
Size köle diyebilir miyim? Diyemem mi? Ama karınız ya da kocanız, çocuklarınız, iş arkadaşlarınız, akrabalarınız, işinizin düşebileceğine inandığınız muhataplarınız öyle diyorlar size! Tam olarak ağızlarından 'kö-le' kelimesi çıkmasa da, davranışları özgür bir muhataba karşı, biraz şüphe çekici değil mi?
Kendi köleliğinizle yüzleşmek istemiyorsanız, ben sizi fazla üzmeden, 1900 yıl öncesine gidip, hemşehrimiz olan bir kölenin, mutluluk üzerine düşünceleriyle buluşturayım. Böylesi hiç şüphesiz daha ferahlatıcı!
"Mutluluk ile arzu birlikte olamazlar." diyor hemşehrimiz Epiktetos.
İsme bakıp aldanmayın, bizden çok asırlar önce, çıplak ayakla Anadolu topraklarını çiğnemiş. Hierapolis'te doğmuş, bugünkü Pamukkale (Denizli) yakınlarında, Romalılar'ın kurduğu bir kentte. Epiktetos, Milat'tan sonra 55-135 yılları arasında yaşamış bir köle. Aslında köleliğinden çok, filozofluğuyla ismini bizim kulaklarımıza fısıldama gücüne erişmiş.
Acı dolu bir hayatı var, her köle gibi. Efendisinin acımasız işkenceleri nedeniyle sakat kaldığı söyleniyor.
Sürgünler yaşamış, sahipler değiştirmiş, entelektüel bir filozof. Ünlü bir felsefe okulu kurmuş ve Stoacı bir yaşam tarzı benimsemiş. Anlayacağınız, doğaya uygun bir hayat sürmüş ve 'dünya vatandaşlığı'nı savunmuş.
Bugünün kendini özgür sanan 'çağdaş köleleri', Hierapolisli hemşehrilerinin yaptıklarını hayal bile edemezler. Hele bir doğayı tahrip eden egemen güçlere karşı çıkın da, görün bakın dünya kaç bucak. Aman sakın ağzınızdan 'dünya vatandaşı' lafını kaçırmayın dahi, ne vatan hainliğiniz kalır, ne manda taraftarlığınız. Mutluluk üzerine felsefe yapmak aklınıza bile gelmesin zaten.
Siz küçük dünyanızda, özgür olmanızın keyfine varın!
Gelelim söze; "Mutluluk ile arzu birlikte olamazlar." İlk bakışta soğuk gibi görünüyor ama gerçekçi öyle değil mi? İstekler hitama ermedikçe, mutluluğu yakalamak mümkün değil. Bir arzumuz tamam olmadan, ötekine dikmiyor muyuz gözlerimizi? Daha demin gerçekleşene sevinemeden, gönül başka bir dileğinin peşinde pervane oluyor. Sanırım bin yıllar ötesinden bize seslenen Epiktetos, doğru söylüyor. Mutlu olmak istiyorsan, yetinmeyi de öğrenmek gerek!
Asırlar öncesinden gelen ses; tatmin etmedi mi seni, gel yakına. Kulak ver Mektupçu Agah Efendi'nin sesine; "Dünyada saadet sazını, telini kırmadan çalan, var mı acaba?"
Ne farkı var bizim Anadolulu kölenin söylediklerinden, Mektupçu Agah'ın sözlerinin. Öyle fazla abanma diyor saadet teline, sonu gelmez notaları peş peşe tıngırdatmaya kalkarsan, kırarsın mutluluk sazının tellerini.
Yine olmadı diyorsan, Cemal Süreya olsun, mutlulukla ilgili sorguda son durağın.
"Mutluluk nasıl dayanıksız!"