Ay çıkmadı bu gece sevgilim. Gidişin zifir karanlık oldu çıktı karşıma. Gidişin, gece gece birikip çoğaldı. Yokluğun içimde tortuydu önce, şimdi utançtan örülmüş bir duvar oldu. Olmayışın üstüne açmayınca ağzımı, unutmuş olamıyorum ki seni!
Küçük çakıl taşları toplardık yerden...
Sen susamlarını kemirdikten sonra simidin, kuşlara ufalardın...
Ben bilemez üstüne basardım, kuşlar için yere serdiğin sofranın...
Hızla beni kenara çeker, ince uzun parmaklarınla, biçimsiz ellerimi tutardın. Öperdim! Parmaklarını parmaklarıma geçirir, dudak hizama kadar kaldırır, usulca ama okkalı bir öpücük kondururdum.
Sen bana "fırsatçı!" derdin. Ben susardım. Kocaman şekilsiz ellerimden, ince uzun parmaklarını kurtaramayacağını bildiğin bir sertlikle, elimizi aşağıya doğru iterdin. İnerdi ellerimiz aşağıya. Sen, başlattığın küçük oyunun hazzıyla gülerdin.
Kuşlar konunca senin unufak ettiğin simit parçalarının üzerine bir bir, keyifle ellerimden kurtulur, onları ürkütmeden el çırpardın. Uzun ve soluksuz seyrederdik; benim üzerine bastığıma aldırmadan, sofralarını tertemiz etme telaşına düşmüş, kuşların garip sevincini. Hepsi bir bir havalanınca, ellerimizi tekrar birleştirir, giderdik.
Ne kadar çok şeyi beraber yaşamışız seninle. Şimdi yokluğunun gölgesi vurunca sensiz yapamadıklarıma, sen olmayınca yapamayacaklarımın ne kadar çok olduğunu anlıyorum.
Cumartesi öğleden sonraları sen evden, ben işten kaçardım. Senin akşam olunca eve bir söyleyeceğinin olması gerekirdi. Bir beyaz yalan bulmak için kıvranışlarımızı düşünüyorum da, yazık etmişiz. Keşke seninle olduğum her dakikayı, sadece senin küçük ellerini, dudaklarıma kavuşturmak için türlü hınzırlıklar düşünmekle ve derin gözlerinin içinde, hayatı seyreder gibi yapıp, anlamsızca yüzüne bakmakla geçirseydim. Yapmadım. Pişmanım!
Artık düşünmek için çok zamanım var. Üzülmek için çok zamanım var. Kendime kızmak için çok zamanım var. Küçük ellerini öpmek için, hiç fırsatım yok.
Ay çıkmadı bu gece sevgilim. Radyoda, beraber sevdiğimiz şarkılardan hiç çıkmadı bu gece sevgilim. Her buluştuğumuzda, karşı balkondan avaz avaz bağıran çocuğun sesi, hiç çıkmadı bu gece sevgilim. Gözlerim sen olmayınca, resminin asılı olduğu duvara dikildi de, yüreğimden sıkıntı, hiç çıkmadı bu gece sevgilim.
Son olduğunu şimdi anladığım, en sevdiğin çikolatalı pastayı bitiremediğin akşamsefamızda, bir daha görüşemeyeceğimizi biliyor muydun?
Çok merak ediyorum!
Sen benim yanıma şimdiye kadar, hiç aklında bir şeyler kurup gelmezdin. Yoksa son buluştuğumuz akşamüzeri hariç mi demeliyim? Benden ayrılmadan önce söylemek istediklerin vardı ve ben seni susturduysam, üzgünüm.
Şimdi öyle acımasız bir suskunluğun pençesinde bıraktın ki beni! Anlamış oldum; susturmaman gerektiğini seni.
Sen 'gittin mi' demeliyim, yoksa ben 'yalnız kaldın mı', bilmiyorum! Bildiğim, sen gideli ay çıkmıyor geceleri. Gün, hiç uykumun üzerine doğmuyor. Ben, gözlerimi bilmediğim bir boşluğa dikmiş öylesine yaşamaktayım.
Keşke o son akşamüzeri; yanımda olduğun son mutlu günümüzde yani, orasını burasını didiklediğin çikolatalı pastayı seyretmek yerine, ellerini tutsaydım. Dudaklarıma götürseydim ellerini belki gitmezdin.
Bana sen, hiç belki dedirtmemiştin sevgilim. Ve ay, hiç ışıksız bırakmamıştı gecelerimi.