Sen aklıma düştüğünde anne; göz çukurlarından dışarı taştığında gözyaşlarım, içim derin bir kederle dolduğunda yani, ne yapacağımı şaşırıyorum.
Yüzüm asılıyor, gün asık suratları sevmediğinden belki, bulutların arkasına saklanıyor. Sen bana 'güneş yüzlüm' derdin hep, sanırım güneş bunu bilmiyor.
Geçenlerde kimsesizlik üzerine ateşli bir tartışmanın yaşandığı topluluğu inanamayarak dinledim. Kimsesizlik üzerine konuşuyorlar ve annesizlik sözcüğü ağızlarından tek bir kere bile çıkmıyor. Hayret! Bilmedikleri bir acı üzerine nasıl da geveleyip duruyorlar.
Aşkı soruyorlar bana anne. Kederli bir tebessüm doluyor yüzüme önce, 'gidin annenize sorun!' çıkıyor ağzımdan zar zor. Aşkı; bebekken sarmalandıkları melek kanatlarının altında hissedemedilerse, bir daha bulamayacaklarını bilmiyorlar.
Yürüyorum, terlik satan küçük dükkanın önünde çakılıp kalıyor ayaklarım. Yanımda olsan hemen hatırlardın biliyorum, ilk kutladığımız anneler gününde sana, yeni çıkan 'ortopedik terlik'lerden almıştım. Ne çok sevinmiştin. Beni mutlu etmek için değil, gerçekten çok sevinmiştin. Terlikleri ayağına takıp, beni kucağına aldığında anladım. 'Gerçekten sevinme'nin nasıl bir şey olduğunu.
Senin kanatlarının altından, zorunlu sürgüne çıktığımdan bu yana, 'gerçekten sevinme'nin ne demek olduğunu bilmenin, kanırtıcı acısını yaşıyorum.
Etrafımda, çok sevindiğini bana yutturmaya çalışanlar oluyor ve ben onlara sadece acıyorum.
Hayatta en çok ne isterdim biliyor musun? Senin kaç numara terlik giydiğini, bir kez daha terlikçi amcaya fısıldamak ve etiketinde kaç lira yazdığını umursamadan, lacivert terliklerden bir çift daha kapıp, eve doğru soluksuz koşabilmek.
Olmayacak dua değil anne. Kavuşacağız ya, cennette haniO zaman, ilk gördüğümde seni, bir çift terlik olsun isterim elimde. Bir çocuğun annesi için istediğini, melekler bulur getirir zamanlar ötesinden. Getirir değil mi anne?
Gidişinin üzerinden kaç anneler günü geçti bilmiyorum. İstesem parmak hesabı sayar bulurum. Saymıyorum! Ben hayatı senli ve sensiz diye ayırmaktan öylesine yorgun düştüm ki, böylesi yorgunluklar nasıl anlatılır bilmiyorum.
***
Güzel günlerde acılar çok ortaya dökülmemeli. İnsan kendi kederiyle, etrafındakileri boğmaktan kaçınmalı elbette. Bir gülüşün hatırına, bin acıyı devirip de yüreğin bilinmezlerine, dimdik geçmeli hayatın karşısına.
Bugün anneler günü; ben olsam sizin yerinizde, kapitalizme, tüketim toplumu zevzekliğine aldırmadan, kocaman bir hediye elimde, olmazsa daha ucuzundan bir şeyi grafon kağıdıyla zenginleştirerek, o da yoksa bir demet çiçeğin ardına koyarak aşkımı, koşardım annemin yanına.
Gidin tamam mı? İzin verin 'anne öpücüğü'ne doysun yanaklarınız. Ve yoruluncaya kadar çeneleriniz, "Anneciğim seni çok seviyorum" demekten sakın geri durmayın.
Çok zevzekçe bir laf var, 'sevdiklerimizin kıymetini onları yitirdikten sonra anlıyoruz.' Size bir sır vereyim mi dostlarım, zevzeklerin bu sözü var ya, gerçekten doğru. Bütün gevezeler sürekli gereksiz şeyler söylemiyorlar yani.
Ve son söz güzel yürekli anneciğime; yokluğun üşütüyor, 'güneş yüzlü'nü bebeğim. Yokluğun, 'güzel kirpikli'ni ağlatıyor her anneler gününde. Üzülmese daha iyi olacak ya bebeğin; olmuyorSensiz her şey tamam olamıyor.