Uçağım Diyarbakır'a doğru havalandığında; yol düşüncesinin içime çöreklenen hüznü ve heyecanını birlikte yaşamak tuhaf bir çelişki oluşturuyordu. Öte yandan bu uçuş Diyarbakır'da başlayıp Güneydoğu'yu kapsadıktan sonra Halep, Şam, Hama ve Hums'u da içine alarak Suriye turu olarak da devam edecekti. Gelecek haftalarda da bu gezinin önemli noktalarını sizlerle paylaşacağız. Bu her yanı nice uygarlıklardan izleri biriktire biriktire gizemli ve zengin bir coğrafyaya dönüşen bölgeyi dolaşmanın heyecanını da yaşayacağız. Önümüzde 5 günlük bir zaman olduğu için biraz hızlı dolaşacağız. Ama önemli noktaları ziyaret edeceğiz.
SİMGESEL YAPI
Diyarbakır'da önce kentin simgesel yapılarından Ulucami'yi geziyoruz. Ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmeyen görkemli yapı 639 yılında kent Müslümanlar tarafından alınınca Mortoma Kilisesi'nin camiye çevrilmesi sonucu oluşmuştur. Kente hakim olan tüm devletler tarafından çok önemsenmiş ve sürekli onarılmıştır. Diyarbakır çevresinde bulunan sert siyah taştan yapılan cami bir avlu çevresinde oluşturulmuş 4 yapıdan oluşmaktadır. Müslümanlık'ta kabul gören 4 mezhep için her bölüm ayrı ayrı hizmet vermiştir.
'HAYAT' ADLI AVLU
Ulucami'nin hemen arkasında bulunan Cahit Sıtkı Tarancı'nın şimdilerde müze olarak ziyarete açık bulunan konağı; Anadolu sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Yüksek duvarlı dış kapıdan 'hayat' denen avluya giriliyor. Ortada şadırvan var. Çevresi geniş. İnsanın dışarıya gereksinim duymayacağı kadar ferah. Dört yanında iklim koşullarına göre her tarafında oturulabilinecek 4 ayrı cephe bulunmaktadır. Diyarbakır yöresinin kara taşının oluşturduğu serin odaları ile ilginç bir yapıyı gezme fırsatı buluyoruz. 10 gözlü köprü şehrin 3 kilometre güneyinde Dicle nehri üzerinde 1065 yapımıdır. Bir yanda Diyarbakır'ı çevreleyen ve dünyanın en eski en büyük kent surlarından biri var: Diyarbakır Surları...
KAYALARIN GÖZLERİ
Diyarbakır'dan çıkıp Hasankeyf'e geldiğimizde bir süre sonra sular altında kalacak bu egzotik kente hüzünle bakıyoruz. Eyyubiler'den kalma çok özgün yapıları, ortasında insanlığa el sallayan minaresiyle ve karşı kayalardan hayretle açılmış gözleri andıran mağaralarıyla dünyaya son bakışlarını sergiliyor gibi. Daha 1960'lara kadar yüzlerce ailenin bu karşı mağaralarda yaşadığını düşününce canlı bir tarihi yok etmenin hüznü daha da ağırlaşıyor. Aslında içine girince mağara yaşamının algılandığı kadar ilkel bir yaşam olmadığını fark ediyoruz. Son derece sağlıklı, kavurucu sıcakta doğal bir serinlikle insana konfor sağlayan, kışınsa ılımanlığı ile soğuktan koruyan bu yapıların genişlemeye müsait yumuşak kaya yapısıyla günümüzde bile konforlu bir konut alanına dönüşmesi mümkün. El-Rızık Camii, Zeynel Bey Türbesi ile kalıntısı bile kayranlık uyandıran köprüsünü Kaleden kuşbakışı izliyoruz. Bu nazlı antik çağ kentini geride bırakıp Midyat'a doğru yola çıktığımızda içimizde yalnızca hüzün vardı.
SÜRYANİ ÜÇGENİ
Midyat, Mardin ve Nusaybin ile birlikte Süryani üçgeninin önemli merkezlerinden biri. Bir zamanlar Süryaniler'in en kalabalık biçimde yaşadığı bu bölgede gerek dinsel duyarlılıkların, gerekse taş malzemeleriyle eski Midyat'ın ilginç mimari yapısı güneydoğu için farklı bir dekor oluşturuyor. 'Sıla' dizisinin de çekildiği taş yapıdan panaromik Midyat görüntüleri aldıktan sonra özellikle hanımların ilgi alanına giren telkari çarşısına dalıyoruz. İncecik gümüş ipliklerden göz nuruyla ve sabırla örülen ve birer sanat eserine dönüştürülen telkari el sanatları bugün Midyat'la birlikte anılmaktadır. Bir de Beypazarı'nda bu meslek hâlâ canlılığını sürdürmektedir. Akşam saatlerinde Mardin'e ulaşarak Artuklu Kervansarayında konaklamak üzere otelimize yerleşiyoruz. Haftaya; Mardin'de dolaşacağız.