Haliç'e köprü yapma fikri çoook eski aslında.
Rönesans'ın ve tüm zamanların sanattaki esas çocuğu sayılan
Leonardo da Vinci bile durumdan haberdar olup müstakbel köprümüz için eskizler çizmiş.
Ama o devirler,
Haliç kıyılarında koca bir limanın konuşlandığı devirlerdir. Liman dediğimiz de
Şehri İstanbul'un can damarıdır elbette. Köprü yapılırsa gemiler limana giremeyecek, ekonomi felç olacaktır.
İLK KÖPRÜLER Şükür ki 19. Yüzyıl'ın ortalarına gelindiğinde mimarlar açılıp kapanabilen köprüler akıl etmiştir, birkaç yere de kurulmuştur bu modeller. Bizimkiler de karar alır ve o açılıp kapanan modellerden
Unkapanı ve
Galata köprülerinin
"ilkleri" yapılır.
HAYAT PARÇASI 1845 yılında ahşaptan inşa edilen
Galata Köprüsü'nden geriye bir kartpostal, birkaç fotoğraf kalmıştır. Ancak İstanbullular'ın pek sevdiği, yakınlık duyup hayatının parçası saydığı köprü,
14 Nisan 1912'de hizmete giren
Galata Köprüsü'dür.
2 YAKA... Çünkü bu köprü sadece üzerinden geçip gidilen, kentin 2 yakasını bir araya getiren bir yapı olmanın çok ötesindedir. Ünlü balık lokantaları, edebiyatçı kahveleri, balık tutanları ve daha bir dolu özellikleriyle üstünde yaşanan bir mekan, şehir folklorunun bir parçası ve adeta kişilik olarak var olmuş bir yerdir
Galata Köprüsü. YAKIŞIKLIM! 1992 yılında çıkan bir yangın, bu hatıralar köprüsünü ağır yaralar. Yerine yenisi, moderni, teknoloji harikası olanı yapılır ama eskisinin o kişilikli, o karizmatik yakışıklı hali yoktur yeni köprüde.
Kentin ve kentlinin sevgilisi olan eski
Galata Köprüsü şimdi
Ayvansaray-Hasköy arasına çekilip bağlandığı yerde hüzünlü, canı sıkkın, tadı kaçık bir hallerde duruyor.
GEÇ KALMAMAK İÇİN Zaman zaman kliplere, filmlere, moda defileleri, deniz sporu etkinliklerine mekan oluyor ama kesmiyor onu tabii ki.
Artık günler geceler boyu sırtını ağrıtan, belini inciten o binlerce on binlerce taşıt geçmiyor üzerinden. Telaşlı adımlarla kaçabilecek son vapura ya da randevu verilmiş yavukluya koşan eden yok tepesinde.
UNUTTULAR Birbirlerine yeni yazdıkları öyküleri, şiirleri okuyan ünlü edebiyatçılar, bir fincan kahveyi önce iki lafın belini kırmak, sonra fallara kapatmak için toplaşan ahbaplar yok.
Gariban işi sabahçı kahvehanelerinde pinekleyenler de, uzun saçlı başlarını
Kemancı Bar müziğinin ritmiyle savuran
rockçı gençler de çoktan unuttular burayı.
GÜZELİM Şimdi orada, yankılanan ağır zincirlerin suya ve çelik duvarlara vuruşundan çıkan öksüz nidalar, bir de onun bu haline üzgünlüklerini belli eder gibi tepesinde dönüp çığlık atan martılar var.
Sessiz, sitemsiz, kimsesiz hallerinde bile yine güzelsin, güzelimizsin.
Doğum günün kutlu olsun, çok yaşa e mi?