Maçın başlamasına on dakika filan var. Orhan Veli'nin "Urum eli kıyısına oturup bir türkü tutturması" gibi, ekranın kıyısına oturmuş, bir türkü de ben tutturmuşum. İçimde zafer bekleyişleri var ya, o halim seçtiğim havaya da yansımış. Ağzımı doldura doldura " Karaman'ın koyunu, sonra çıkar oyunu" diyerekten asılıyorum var gücümle.
KIŞIN SONU Türkü daha bitmeden adamların golü gelince anında repertuarı değiştiriyorum. "Ne de olsa kışın sonu bahardır. Bu da gelir bu da geçer ağlama." Bu arada ilk devre itibariyle soruyorum size. Elinizi vicdanınıza koyun söyleyin, "Chelsea çok mu aman aman, Fener'den pek mi yaman bir takımdı birinci yarıda?" Değildi değil mi?
RACONCU HAKEM Drogba'nın ilk hücumunda Lugano fiyakasını bozmuş, Auroelio ile Ballack arası didişmeye hakem fena posta atmış 2 takıma da "otorite bende" raconu doğramıştı. Volkan 2. dakikada Joe Cole'ün atak girişimini önleyip ruhumuzu sakinleştirmiş, "Bu maçta devleşir inşallah" temennilerime mazhar olmuştu. Ama olmadı. Kalou'nun sağdan tayyare ettiği pası Deivid ne yazık ki kesemedi. Ballack kaçtı, Aurelio'nun da kademesine rağmen yükseldi, kafayı Volkan'ın uzak köşesine yolladı ve Chelsea öne geçti.
KAYIKÇI KAVGASI Sonra kayıkçı kavgası şeklinde geçen bir koca yarı izledik. 2. devre ise alınan bütün risklere rağmen yine bir varlık gösteremedik. Sonlara doğru yaklaştıkça biz atalım derken 2. golü de yedik ne yazık ki. Çaresiz dilime takılan son türkü. "Tarlaya ektim soğan, bitmedi yedi doğan" yanık havasına dönüştü.