Bizim
Saf Stajyer Hicri, gazetedeki odama sızlanarak geldi:
- Kötü giden her şeyin sebebi televizyon abi. Nerede o eski Türk filmleri?
- Oğlum senin yaşın ne başın ne ki eski Türk sinemasına övgü düzüyorsun? - Bunlar benim laflarım değil abi.
- Ya kimin? - Az önce 5. kata çay içmeye çıktım. Magazin servisinden bir arkadaş, eski bir oyuncuyu söyleşi için gazeteye davet etmiş. Sigara serbest diye orada sohbet ederlerken dinledim.
- Özel konuşmaları mı dinliyorsun? - Öyle değil abi. O bey yüksek sesle anlatıyor, arada bir bize de "Değil mi? Siz ne düşünüyorsunuz?" diye soruyordu.
- Ne diyordu mesela? - "Televizyonu bir açıyoruz, pop, fantezi, arabesk, alaturka müzik yapanlar diye cırtlak sesler, tuhaf tipler, felaket hançereler, kepaze nağmeler izliyoruz. Hele gençler o Popstar'dan doğma bir dolu ucube yarışmalara heves ediyor."
- Sen bir şey dedin mi? - "Haklısınız efendim" dedim.
- Televizyon konusunda bazı söyledikleri doğru. Ama iyi programlar, yarışmalar da var. Eski Türk filmlerinin de iyisi kötüsü vardı. - O övüyordu eski filmleri. "İnsanlarımızı eğitirdi, güzelliklere özendirirdi senaryolar" diyordu.
MASUMİYET Hicri odadan çıkıp kendi işine seğirttiğinde, ben o eski oyuncunun sözlerine daldım. Eski filmler,
'film şeridi gibi' gözlerimin önünden geçti. Hatırladıklarımı, o karelerin, yüzlerin, isimlerin hatırlattıklarını az aşağıya yazdım. Bakalım televizyon günahkar, eski Türk sineması o kadar masum muymuş?