Televizyon, her 3 kişiden 4'ünde
"Ben de şarkıcı olayım, kasetim çıksın" tetiklemesi yaptı amenna. Ama o eski oyuncu bey gibi pek çok kişinin toz kondurmadığı Türk filmlerinin günah defteri az mı kabarık? Onlar da zamanında
başlar yakmadı mı? O filmleri görüp seyredip sesine güvenen, hamamda türkü söylerken nidasını beğenen yığınla insanımız kopup gelmedi mi bu şehri İstanbul'a.
DEV ŞARKICI Hatırlasak ya; çokça filmde
yavuklusu yanlış yapan, aldatılıp kandırılan, oyuna getirilip tuzağa düşürülen
esas kız ya da oğlanlar, birdenbire seslerinin çok yaman olduğunu keşfediverirler. Sonra bir bakarız ki duvardan duvara afişler, stüdyoda ses kaydı yapılırken çekilmiş kulaklıklı kareler, objektife doğru fırlayıp gelen 45'lik plak kapakları, tek bir şarkıda değişen
5-10 çeşit tuvalet, kostüm ve tıklım tıkış dolan salonlarda, alkışlar arasında bir
"dev şarkıcı"...
RADYO GÜNLERİ Bütün bir gün boyu birkaç istasyondan oluşan radyolar bu şarkıcıyı o kadar fazla çalarlar ki, vefasız eski sevgili eve gelip (nedense) hemen radyoyu açınca, tık diye yamuk yaptığı o eski yarin sesini duyuverir...
TİRADI ÇEKER Sonra nedamet getirip, araya hatırı kırılmayacak
Nubar Terziyan, Sami Hazinses, Necdet Tosun gibisinden birilerini koyarak yanaşır ünlenmiş kız ya da oğlana. Dikkatle seçilmiş sözcüklerden oluşan bir özeleştiri tiradı çeker ve sonunda barışır...
ZİRVE NOKTASI Artık onları kırda, dağda, şöminesi yanan ahşap bir evde mutlu, mesut ve
sevgi kelebeği hallerde görürüz. Ne gazinoya yetişmek, ne konsere gitmek, ne berber, ne manikür, ne patron, ne menajer filan kalmamıştır hayatında ünlü şarkıcının.
Pat diye bırakıverir o geldiği zirve noktayı(!)...
Eh şimdi siz olun da, Anadolu ücralarında bu filmleri seyredip ayran ve iştah kabartmayın, İstanbul'a gidip hemen şarkıcı olmaya kalkışmayın...
Yıl 2008 olsa, ya da 50'ler, 60'lar, 70'ler olsa değişen bir şey var mıdır? Televizyon dediğin özellikle de bu tür konularda sinemanın,
babasından daha marifetli bir has evladıdır...