Aman nasıl da güzel olmuş o Tünel-Galatasaray arası.
Zaten güzeldi tamam da, şimdi çok daha bakımlı, alımlı, çalımlı olmuş.
Hani entel tabirle
"gustosu olan" bir yer olmuş muhit.
Hele arka sokaklara gir dolaş; bak bakalım gavur ellerine, mesela Viyana'ya, Paris'e, Roma'ya benzemiyor mu?
GEZİ ESİNTİSİ Geçen gün oracıktayım, dolaşmadayım. Galeriler, sahaflar, 'tarz mekanlar', her yaştan yurttaşın doluştuğu ortamlar gırla. Birinden çıkıp diğerine giriyor, aklımı sanal bir sörf tahtası üzerinde oradan oraya ırgalıyorum he heeey.
Yaklaşık 1.5 saati buluyor bu piyade tarassudum. Sonrasında görünmez karınca orduları bacaklarıma doğru taarruza başlıyor. Yorgunluk küt iniyor bedenime.
Olsun, bin dolu mekan var. Onlar arasından uygun bir yer bakıyorum kendime.
'MERHABA' Sırtımı afişi bol bir duvara verip çöküyorum bir kafeterya masasına. Daha "Ne yer, ne içerim?" siparişi bile veremeden eski bir dostun, ozan Hasan Hüseyin Demirel'in köşeden çıktığını görüyorum.
Telaşla el ediyorum, geliyor, gözlerimiz parlayarak kucaklaşıp "Merhaba"laşıyoruz.
BİR DARGIN BİR BARIŞIK Adam yaşlandıkça güzelleşmiş yahu. Tam "Karakter artisti" diyeceğimiz hale sokmuş onu yıllar. Kaşlar uzamış, kenarları yukarı yukarı dikelmiş, saça sakala isabet eden beyazlık miktarı dengeli dağılınca hoş olmuş.
Şairdir, yazardır, müzisyendir, yorumcudur, folklorcudur, derleme-araştırmacıdır ve esaslı adamdır Hasan Hüseyin.
30 yıla yakındır tanışır konuşur ara sıra tartışır, darılır hemen barışırız onunla.
SELAM GETİRDİM Yeni bir kitabı çıkmış diye değmeyin keyfine. Leylak Zamanları adını vermiş kitaba. "Gönder o kitabı bana hemen. İçinden güzellikler tırtıklayıp yazayım sütunuma, sevgini paylaştırayım okurlarıma" dedim, dinledi sözümü. Gazeteye gittiğimde masamın üzerinde buldum kitabı. Şimdi ben de sözümü tutup kitaptan küçük tefek alıntılarla hepinize Hasan Hüseyin Demirel'in selamını getiriyorum.