Mehmet Coşkundeniz iyi arkadaşımdır.
Posta Gazetesi'nde yazı işleri kurmayı olarak 10 numara performans gösterir ama namı müstearı olan "Aşk Doktoru" şapkasını takıp yazı yazmaya çömünce, yüreği ve kalemi puf böreği kıvamı alır.
Kadim bir ortak dostun evindeki yemekte buluştuk geçen akşam.
Binbir dehlizin içinden dönüp kıvrılan muhabbet sırasında bir an geldi, yine o sıcacık kalpli adam oluverdi Coşkundeniz...
NEYDİ ADI Minder içleri kadar yumuşacık sesiyle 'birisini' sordu bana.
- Takvim'de stajyer bir çocuk varmış. Genellikle senin yanında takılıyormuş. Yazdıklarından anladığım kadarıyla nesli tükenmiş saflıkta, iyilikte o çocuk. Neydi adı?
Tahmin ettiğiniz gibi bizim 'saf stajyer Hicri'ydi sorduğu.
YOLLASANA Biraz da ben anlattım Hicri'nin eşsiz insani meziyetlerini. "O kadar temiz bir genç ki, habere göndersek gerçeğin balyozu 3-5 yerinden kırar onu diye korkuyoruz" dedim.
Öneri yine Aşk Doktoru Mehmet'imden geldi.
- Abi sen onu içinden sevdaların, sanatın, gizemlerin geçtiği araştırma işlerine yollasana. Hem işi yapsın hem yüreği yağ bağlasın.
YAKICI ÖYKÜ Takvim'deki arkadaşlara da söyledim, benimsediler. Anlattık Hicri'ye ne istediğimizi. Sevindi, gözleri güldü. Sonra 2 gün yok oldu döndü. Az aşağıda okuyun, nasıl kırık, yüce, güç, sarsıcı, yakıcı ama baştan sona insan kokan eski bir olayı nasıl getirdi.