Baş başa kaldığımızda ilk lafı şu oldu Hicri'nin:
- Abi bilirim seversin Bedri Rahmi Eyüboğlu'nu. "Karadutum, çatal karam, çingenem" diye başlayıp giden şiiri de seversin.
- İşi mi anlatacaksın şiir-şair sevgimi mi? - Karadut'un kim olduğunu öğrendim...
- Eşine yazmış. "Kadınımsın, kısrağımsın, karımsın diye biter şiir. - Hayır, Ermeni kızına yazmış bunu...
- !!!!!! KARA SAPLI BIÇAK - Güzel Sanatlarda hocalık yaparken, Mari diye dünya güzeli bir Ermeni kız asistanlık etmiş ona. Gönlü o kıza düşmüş. Eşi bilmiş de bilmezden gelmiş. O Ermeni kızı. "Karadut" yani menenjit tüberküloz olmuş. O devirde çok pahalı olan antibiyotikleri temin için yok pahasına tablolarını elden çıkartmış üstat, yine de kurtulamamış o sevgili. Sene 1946 mevsim sonbahar deyip, "Yar, seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar" deyişi oymuş.
Meğer 1946'da ölmüş Mari.
- Beter be!.. - Kızın ölümünden yıllar sonra bir gece Büyük Kulüp'te Eyüboğlu'ndan bir şiir okumasını istemişler. Karadut'u okumuş hüngür hüngür ağlayarak. Eşi de oradaki herkes de bu yaşların kime döküldüğünü anlamış.
- Vay canına! ÜTÜ YAPIŞTI - Dahası da var. O Büyük Kulüp gecesinden sonra eşi Eren Hanım ayrılıp Paris'e gitmiş. Oradan yazdığı bir mektupta "O gece gözlerinden yaşlar döküldüğünü görünce içim karanlık oldu. Sanki böğrüme kızgın bir ütü yapıştı. Yıllar sonra bile yanıp tutuştuğunu anladım. Allah ruh acılarını dindirsin, sana resim yapma ve yanımızda yaşama sevinci sağlasın diye" yazmış kocasına.
- İşe yaramış mı dualar? - Yaramış abi. Bedri Rahmi 11 yaşındaki oğluyla, eşine geri dönmüş.
- Helal olsun. Çok metin bir hanımmış. - Sonunu da dinlesen...
- Bitmedi mi? - Şair öldüğü gün, Eren Hanım artık 35 yaşındaki oğluna fısıldamış:
"Babanı uğurladık. Yalnız iyi bil, ona çoook kırıldım. Yaşadığı ilişkiye katlandımsa, sadece senin hayatın kararmasın diyedir."