Bir fincan kahvenin hatırı
Piyade ruhum azıttı dün. Yaya yaya bin dolu yer dolaştım. İlk Haliç'in tepelerine araç park edip bacaklarımın dermanına teslim ettim koca bedeni. "Gezdirin beni haydi" deyişimden yani yalan da olmasın, 3 saat filan sonra ancak hissettim o bacakların "Gayrı yeter" isyanını.
EYÜP-FENERHATTI Avare seferim sırasında gözüme, fotoğraf makineme çarpıp zapt edilen türlü görüntüler var elbette. Ne ki ben kahvehanelerin bolluğuna ve soluğuna taktım kafamı en çok. Eyüp'te, Demirkapı'da, Ayvansaray, Fener, Balat, Horhor civarında kah ana caddelere gergeflenmiş kah ara sokaklara sotalanmış ne de çok kahvehane varmış meğer.
SOLUKLANDIMDA Tenhası, kalabası, seyreği demeden iyiden iyi gözledim çoğunu. Sonra birinin şımartan hava icabı sokağa dökülmüş sandalyelerine oturup soluklandım. Hem belleğimde izi taze olanları hem de eski ayar mekanları harmanlayacak nostalji turları düzenledim kendi geçmişime. Ortaya saçılan ve bunlardan seçilenleri de aşağıya iliştirdim. Neymiş kahve, neymiş kahveler, neymiş gönlün ne kahve ne kahvehane peşine değil, muhabbet peşine düşüp bunları bahane edişi; yazdım okursunuz belki diye.