Bahar nasıl da yakıştı İstanbul'a
Çıplak dallara mahcup öpücükler gibi kondu tomurcuklar. Ak beyazlardan çiçek ucu sürgün verenler de telaşlanıp pıtrak pıtrak dal bastı olanlar da sır değil uluorta artık. Oysa karın, buzun, yağmurun izleri taptaze kentin hafızasında. Kenar semtlerde öbeklenip, yol kenarlarına savrulmuş kirli kar tepeleri hala ödlek ödlek bakıyor biz geçerken, yalan mı?
YALANMI Peki ne zaman girdi bu kentin surlarından bahar? Hem de ne yaman girdi, nasıl hızla sızdı iliğimize işledi peeeh!.. Ve arkadaş, nasıl da yakıştı İstanbul'a? Maviler daha mavi, beyazlar daha beyaz sanki di mi? Sırf onlar da değil. Bakışlarımızın ulaştığı her yerde her bir renk, üzerindeki görünmez ölü deriyi soyup yeni pırıltılarla coşuyor adeta.
İYİKİ Yani renklerin cümlesinin, yani kırmızının, sarının, morun, eflatunun da hakkını yemeyelim derim. Ha bir de bu gibi hallerde, insan yüzlerine dikkat isterim alayınızdan. En tanıdık suratlarda kat'a tanıyamayacağınız kıvılcımlar yakalarsınız hele itinalı bakın. Çocuklarda fazladan bir afacanlık, genç yüreklerde ilaveten trampet tempoları. Biz gibi yaşını başını almışları bile bir farklı deli, bir başka biçim hercai ediyorsa bu bahar, iyi ki gelmiş be arkadaşlar.