Karagöz zamanlar
Dedem Üsküdar manavlarından Çamur Şevket'ti. Rahmeti bol olsun pek severdi kahve muhabbetini. Bazen okul bitimi iskeleden Toptaşı'na çıkan dar yol üzerindeki manav dükkanına uğrardım. Geldiğimi görünce sevinir, bir-iki elma, ceviz takviyesi yapar, çocuk olduğuma bakmaz, "Sana emanet" diyerek karşı kıraathaneye geçiverirdi. Zaten günün tümünü orada geçiren Tabelacı Arap Yaşar, Şapkacı Reşat, Saatçi Mürsel, Tenekeci Cihat ve Kunduracı Yaşar'dan oluşan eksik takım tamamlanırdı böylece.
ZAMANIGELİNCE Arada bir kapıdan göz atıp kulak kabarttığımda görür duyardım. Blum oynarlardı en çok. Bir de pişti yapmaca, kılıç açmaca, domino dizmece ve tavlaya zar sallamaca vardı meşgale kaynaklarında. Yine de en çok incir çekirdeğine dolmaz laf ziyanlıklarıyla geçerdi vakitleri. Bir gün bizim de büyüyüp kahvehaneye girebilme zamanımız geleceğini söyler, kendi çocukluğunun mekanlarını anlatırdı tatlı tatlı.
KARAGÖZ-MEDDAH Derdi ki: "Ne her kahvehane bir diğerine benzer ne içindeki insanlar. Hele eskiden tulumbacılar için ayrı, balıkçıya, kayıkçıya, ayakçıya, şoföre, esnafa, emekliye ayrı ayrı, farklı farklı olurdu kahveler." Ben de okuduklarımdan hatırlıyorum semai kahveler, edebiyat kahveleri, çalgıcı, Karagöz-meddah kahveleri bile varmış o zamanlar.
CANKORKUSU Vakt erişip de kahveye girebileceğimiz dönemler geldiğinde, memleket kahveleri bile "bölünmüştü" ne yazık ki. Üniversite yıllarımızda ille solcu sağcı olmamız 'gerektiğinden' öyleydik ve ancak bizim kahvelere gidebilir, 'ötekilerininkinin" kapısından bile geçemezdik can korkusuyla.
TARANIRDI Sonra 'anarşi" gemi azıya almıştı ve kahveler her semtte günün her saatinde yaylım ateşe tutulup taranacak hedefler haline bile gelmişti. Eskinin laf cambazlığı, sanat kültür atışması merkezleri olan mekanlar artık atış poligonlarına dönmüş, nice canlar yitmişti.
'SIĞINIRSIN' Şimdiyse ürkütücü bir donukluğun iklimini hissettim her birinde. "Sessiz kahvenin türkücüsü" oyunu aklıma gelince de sebep-sonuç ilişkilerini böylece tanzimledim kafamda. Haa bir de duvar yazısı kaldı aklımda onca kahve gezmesinden: "Kaçar defa etsen tövbe, 'Gelmem artık' desen de, kaçar karı dırdırından sığınırsın kahveme."