Anneler adına
Bir anne kapımı çaldı önceki akşam. Telaşa düşmüştü besbelli. Bakışlarında sessiz harfli bir yangın. Önce havadan sudan konuştuk da, birkaç dakika sonra insanlığın kesişme noktasında buluştuk. "Hayatım uzun hikaye" dedi, kısa kesti. "Kocamı 12 Eylül'de yitirdim, iki oğlumdan birini de savaşta kaybettim!" Dalları kırılmış bir ağaca yaslandım sanki. Bir anda birkaç yaş birden yaşlandım.
***
Karım kahve yaptı o sıra. Kadının taşan sabrına eşlik etmişti, kahvenin taşan köpüğü. Kadının kalbi eski zaman konulu not defteriydi. Konuştukça düşlerinde çocuk şenlikleri görüyordu. Düşlerinde siyah-beyaz dostluk sinemaları, huzurlu Türkiye resmi...
***
Derin bir "Ahhh" çekti, muhabbetin suskun bir anında. Kilitli bir kapıyı araladı sanki. "Birazcık enerjimiz var, onu da türban meselesine harcıyoruz" dedi. Annelerin yüreklerindeki kırıntılar, diğer insanların ekmek fırınından bedeldir, bilirim. O yüzden kadını dikkatlice dinledim. "Uzlaşmasız toplumlar, birbirini yiyerek tüketir" derken, parti liderlerine faks çekti sanki.
***
Türkiye'nin kendisini baltaya kaptırmış bir orman olduğunun farkındaydı kadın. Kolay ölümlerin de... Kimselerden sözünü sakınmayan tavrı, bu ülkenin sanatçı geçinenlerine ibret olarak gösterilmeliydi. Gözleri tutuştu birden. "Bütün anneler adına konuşuyorum. Anneler savaş istemiyor" diye haykırdı. "Lütfen bunu yaz." "Yazarım" dedim. "Ölümün koynuna çocuklarımızdan önce girmeliyiz. Ölünecek bir dava varsa biz ölelim. Bunu da yaz" dedi. "Yazarım" dedim.
***
Haykırmanın kıtlığa düştüğü bir ülkede, o kadının çığlıklarını yazmayı görev bildim. "Gökyüzü mavi kalsın" diyen bütün insanlar adına. "Çocuklarımız canlı kalsın" diyen bütün anneler adına.