Ölüm tapınakları
İstanbul'un göbeğinde, her yanı ruhsatsız işyeri cenneti. Ne arayan ne soran var! İnsanların insanlık dışı bir düzende çalışmasına yan gözle bakan da yok. Her şey sistemin çarkına uygun biçimde giderken, maytap atölyesinin patlayacağı tutuyor. 20 ölü... 117 yaralı... Savaş kayıbı gibi bir şey! Ama kesinlikle yönetim ayıbı!
***
Ölümleri kadere yüklemek varken, gerçek sorumluları aramak kimin haddine? Biz ne ihmaller gördük, ne suistimaller! Biz ölen çocuğunun canını parayla takas eden babalar bile gördük. Giden canlardan başka, vebal ödeyeni görmedik. Görevini layıkıyla yapmamaktan daha büyük bir "suç ortaklığı" olur mu? Suçu maytaplara yüklemekle, mesele hallolacak mı yine?
***
Bu şehrin nasıl zavallı bir şehir olduğunun resmidir bu patlama. Etrafımız kimyasal depolarla sarılmış. Dolum tesisleri bas bas bağırıyor, "Ben savaştan beterim" diye. Öyle bir şehir ki, "Hamili kart yakınımdır" diyenler, şehrin ortasına benzin istasyonu açabiliyor. Tehlikenin resmi yetmiyor yetkililere... Allah korusun, o benzin istasyonunun patlaması gerekiyor!
***
Şimdi bu virane sitenin röntgeni çekilir, bu olay birkaç gün tartışılır. Ayakta tedavi edilir sorumsuzluk. Ne gerçek suçlulara gücü yeter düzenin. Ne can almak için, şehrin en güzel yerlerini seçen, arkası güçlü adamlara... Oraları ölüm tapınaklarıdır da yeni kurbanlar gerekir. Bu çaresiz şehirde, herkes sırasını beklemektedir, ne yazık ki...
***
Bir daha nefes alamayacak olan 20 insan. Acılarla kıvranan 117 yaralı beden... Ve arkalarında yüzlerce yaslı aile... O insanları kolay ölümlere terk etmekten, sanık olanlara benim bir çift sözüm var. "Yaktığınız orman sizi de yakar!"