Mahallenin çocukları
Mahalledeki çocuklara devre arasında bir ödev verdim. Futbolcuların adını yazdım ve neler hissettiklerini bir kağıda yazıp, bana vermelerini istedim. Hepsi seçilmiş çocuklar, cevapları da yakışıklı oldu elbet. Hangi takımı tuttukları elbette önemli ama onlar büyükler gibi kirli ve çıkarcı cevaplar peşinde değildi. Onlar televizyonlarda para için ruh galerisinde şeytanlık yapan yorumculardan da farklıydı. O yüzden, bu cevapları okuduktan sonra "Keşke futbol da çocuklar kadar masum olsaydı" dedim. Önce Alex'in adını verdim çocuklara. Biri "Keşke Alex benim öğretmenim olsaydı" diye yazmış, "Matematiği daha kolay sökerdim." Bir başkası, "Ona büyücüler her maçtan önce özel iksir içiriyor olmalı" demiş, çok beğendim. Roberto Carlos'un adının yazılı olduğu kağıttaki cevaplar zekice ve duygu yüklüydü. "Onun maçlarını izlerken harikalar diyarındaki Alice oluyorum" demiş biri. Bir başkasının cevabı da ilginçti. "Keşke iki sene mektep tatili olsa, her günü onunla geçirsem." Hasan Şaş'ın adının karşısında acı gerçeklerin bedeli yazılıydı. İnce zekanın ürünü harika bir teşhis duruyordu kağıtlardan birinde. "Suç işlediği yere geri dönen adam!" Usta bir cevap daha vardı. "Bizim mahalledeki deliler bile yaşlandıkça uslandı ama Hasan Şaş asla uslanmaz!" Kendinden başka yol bilmeyenler hakkında her şeyi biliyordu çocuklar. Biraz büyüseler, Arda Turan'ın arkadaşı olacak yaştaydılar ya, Arda hakkındaki düşünceleri de tomurcuk kokuyordu. Bir cümleye bayıldım. "Kendini hafife alarak ağır abiyi oynamak ona yakışmıyor!" Bobo için de çocukların cevaplarında güller açmıştı. "Kuru boya resimlerimdeki kahramanım" diye not düşmüştü biri. Bir başkasına göre babasının en iyi arkadaşı olabilecek kadar sevimliydi Bobo... Mehmet Yıldız'ın adının karşısında "Bir şehrin altın anahtarı" yazılıydı. Onlar mahallenin çocukları... Ben onları okuyorum, gazetelerdeki ırkçı yazarlar yerine. Ben onları dinliyorum, ekrandaki soytarıların yerine.