Kalabalık yalnızlar
Etrafınız tıklım tıkış doluyken... Önünüz, ardınız, sağınız, solunuz bi dolu kişiyle kalabalıklaşmış, yoğunlaşmışken... "Gak dedikçe et, guk dedikçe süt verir" hesabı bir dolu "yandaş-yoldaşarkadaş" sizi okkalayıp, sırtınızı sıvazlayıp "Aferin"lerken, siz kendi başınıza kalabildiğiniz bir minnacık zaman aralığında bile, adını koyamadığınız bir duygunun ince sızısını hisseder misiniz içinizde? O kadar insan ortasında. O kalabalıklar arasında, aslında "yapayalnız", aslında "tekil" başınıza olduğunuz gerçeği, gelir de bir yılan dili bıçak gibi saplanır mı böğrünüze?
'OYNA!.' Gülen, gülümseyen, olurlayan, onurlayan yüzlerin, sankim tezgahtar bir düş ressamı tarafından çizilip, o kalabalıkların suratına maske diye takıldığını sezer misiniz? Yüreğinize palas pandıras doluşmuş o güruhun, tutkularınızla vals yapıyormuş gibi görülseler de, aslında bir hırlaşma-paylaşma, bir pay kapma, yol bulma kargaşasına tepindiklerini algılar mısınız? Yalnızlığınız kimsesizliğe dönüşür kaygısıyla; size takdim edilen, size dayatılıp "OYNA!" denilen bu sefil senaryonun başoyunculuğunu bile-isteye oynar mısınız?
HAKLISINIZ Cevabı zor değil mi?.. "Evet" diyebilmek, özellikle zor, pek çok zor değil mi? "Evet" yanıtını verirseniz, bu kez kendinize soracağınız yırtıcı soruların yanıtları ne kadar kanatıcı gözüküyor değil mi? Kalabalık yalnızlıklar çok yıpratıcı, çok haşin, berhava edicidir. Peki ama kimsesiz kalabilmek endişesi, kalabalıklarda yalnız kalmaktan da ürkütücü değil mi? Haklı... Çok haklısınız!.. Öyleyse oyuna devam. Öyleyse kalabalıklara... Kalabalık yalnızlıklara... Korkaklıklarımızla, zaaflarımızla, yanlışlarımızla yaşamaya devam. Devam oyuna!..
|