Bir garip Orhan Veli'ye saygıyla "Ölünce kirlerimizden temizlenir, Ölünce biz de iyi adam oluruz; Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış, Hepsini unuturuz..." Şair Orhan Veli Kanık, 14 Kasım 1950'de sonsuzluğa göçtü. Bugün, asla 'Kanık'sayamadığımız bir ölümün yıldönümü yani. Türkçe'yi, çocukların çember çevirmekteki ustalığı, saflığı, yalınlığı kadar mahir ve doğal kullanan bir ozandı Orhan Veli. Bırakın edebiyat, şiir sevdalılarını, nane şekeri kağıdına yazılı basit tekerlemeleri bile hıfzedemeyenlerin hiç olmazsa 3-4 mısrasını ezberden söyleyebilmesindeki sır buydu zaten. Sorun bakalım çevrenizdekilere, "Ya o Mualla'yı sandala atıp 'Ruhumda hicranın'ı söyletme hikayesi", "İstanbul'un orta yeri sinema", "Yazık oldu Süleyman efendiye" ya da "Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda" laflarının sonunu sözcüklerin kafasını gözünü de yararak da olsa nasıl tamamlayacaklar. Tüm iddiası iddiasız görünmesindeydi dizelerinin. Hepsi de bizden, içten, yürekten, duyarlı, dokunaklı dizelerdi. Kuyruklu Şiir'de... "Uyuşamayız yollarımız ayrı; Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi; Senin yiyeceğin, kalaylı kapta; Benimki aslan ağzında; Sen aşk rüyaları görürsün, ben kemik. Ama seninki de kolay değil, kardeşim; Kolay değil hani, Böyle kuyruk sallamak Tanrı'nın günü" diyerek hicvettiği tipleri aklımızdan geçirip gülerken, aynı tiplerin o saniye ve bir bir yanı başımızdan geçiyor olmasına nasıl da hüzünleniyoruz değil mi? Kimselerin pek bilmediği bir yaşam parantezini Nazım Hikmet'le olan "şair ve insan" ilişkisine ilişkin minik öykülerini az öteye yazıyor, rahmet ve sevgiyle yeniden anıyorum büyük ozan Orhan Veli'yi.