Kaç Türkiye? Kaç Türkiye?
Türkiye Malezya olur mu sorusu?' ile başladı ya herşey... Gerisi çorap söküğü gibi geldi. İnsanlık tarihi kadar eski olan Anadolu topraklarından gelen bi'medeniyetin uzantısı olarak, gelinen nokta bu, soru bu... Yazık ediyoruz kendimize ama bu da bizim yaşam şeklimiz oldu, artık kaçış kurtuluş yok. 'Kendimiz olamama' gibi bi durumumuz var maalesef... Osmanlı İmparatorluğu üç kıtaya hükmetmiş. Toprak yönetimindeki başarılı hamlelerin bi'örneği daha yok. İşgal ile girilen topraklarda, hayıflanma ile başlayan hakimiyet, çok kısada yerini memnuniyete bırakmış. Bunlar benim diil, tarih kitaplarının satırları... Bakmışlar ki, olacak gibi değil, kaleleri yıkamıyorlar, aslan gibi ordumuzu geçemiyorlar, başlamışlar zayıf yönlerimizi, egolarımızı, zayıf noktalarımızı araştırmaya. İşin kötüsü de; bulmuşlar...
ENÇOKHATAYIYAPANLAR Köken olarak savaşçı bir ırk ile Akdeniz insanı karışımıyız. Göçebelik de var tarihimizde, sabit yerleşim de... Dinler kardeşliği de en önemli olgulardan biri olmuş geçmişten bugüne... Verimli toprakların, ticaret yollarının sağladığı zengin imkanlar da olmuş, çorak ve tehlikeli alanların zor yaşam şartları altında ezilip kalmışlığımız da... Kara ve denizdeki bu denli ihtişamlı bi'hakimiyet genlerimizde de enteresan bi'karışımı beraber getirmiş. Bütün bunların ışığında, yaşayan Türkiye'ye baktığımızda, bunların tümünden fotoğrafları görmek mümkün. Çok sakin, hoş görülü, bilge, karizması yüz metreden belli, tertemiz, misler gibi vatandaşlar da var. Boş ama bomboş, pejmürde, düzensiz, amaçsız, sığ yaşayan vatandaşlar da... Bu karşıt yaşamlar, belki de dünyanın her ülkesinde rastlanan bir tablo olabilir ama, bizde olmamalıydı... Çünkü gen haritamız çok güzel. Sorun bu güzelliği güncel hayatımıza adapte edemiyor olmakta gizli. Kendine çok güvenenler ve bunun gazıyla sistemden uzaklaşanlar, aynı zamanda en çok hatayı da yapanlar oluyor. Tarihteki büyük devlet adamlarının, önemli kararlar ile yönettiği halkını, diğerlerine oranla farklı bi'seviyeye getirmesi ardından yaptığı dev hatalarla da geriletmesi misali...
N'OOLURBİZEDAHİLOLUN! Nereden geldiğimiz göz önüne alındığında, Avrupa'da çöpçü olabilmek için, 60 yaşındaki partnerlerle evlenmeyi göze alıp, bi'dakkada vatandaşlıktan çıkmayı bile normal kabul eden gençlere sahip olmamak lazımdı. İsviçre örneğinde olduğu gibi, AB kapımızda yatıp, "N'oolur bize dahil olun" diyerekten yalvarmalıydı... İşimizi hep kendimiz zorlaştırmışız. Hep kendimiz, kendimizin yoluna taş koymuşuz. Gemileri karadan aşırmış, İstanbul'u almışız da, iki topa vuramamış, Yunanistan'dan puan alamamışız. Bi'kadına duyulan aşk için dağları delmişiz, ama ne kendimizi ne de birlikte yaşadığımız insanları sevememişiz... Bi'yandan imkansızı halletmiş, bi'yandan da, yağmur nereye yağarsa, tarlayı oraya çekecek kadar kolaya kaçmışız ya da kurnazlık ve tembellik yapmışız. Bilimadamları yetiştirmiş, tıbbı icat etmişiz, ardından matbaa 'Günah' demişiz. OsmanlıTürk Mutfağını dünya lezzet tarihine kabul ettirip, hamburgerin esiri olmuşuz... Bunları yazdım ama, emin olun dünyanın tüm sosyologları bi'araya gelse çözülemeyecek kadar karışık noktalara varmışız. Teşhis belli, çözüm yok... Tamam yok ama en azından, etkiyi yumuşatacak hamleler, nefes aldıracak yaptırımlar olduğunu düşünüyor ve 'Mücadeleye devam' diyorum. Malezya olmak yerine, Türkiye olmayı denemenin vakti ne zaman gelecek? Türkiye'siz Türkiye oldurtmaya çalıştıkça, Malezya olma yolunda ilerliyoruz. Türkiye'den Kaç Türkiye daha çıkar bilmiyoruz ama, Bundan Kaç Türkiye artık, n'oolur...