Elektro-yağma...
Hidayet Şahin'in "EğitimKonferansları"ndan birinde işlediği bir konu var. Bundan izleyiciler etkileniyor, eminim siz de okuduktan sonra etkileneceksiniz. "Değeryaratmayanhiçbirşeyepazarolmayalım." Biz milletçe veya birey olarak, bir şeyin bize değer katıp katmadığını fazla irdelemeden kolayca pazar oluruz. Örneğin, istihdam yaratmayan yabancı ser maye, izleyici veya dinleyiciye hiçbir şey katmayan TV-radyo yayınları, ürünler ve hizmetler, AB süreci ile gümrük birliği anlaşması, bu süreçler ile AvrupaTürkiye'yi çok iyi bir pazar olarak kullanmaktadır (Tabii bu olayın bir yüzü). Satışçılar, pazarlamacılar, reklamcılar, sanatçılar, müzisyenler, daha birçokları yaptıkları işlerle hedef gruba artı değer katmaya odaklanmalıdır. Zaten bunu başarırlarsa daha çok tercih edileceklerdir. Ancak toplum ve ülke olarak biz bu değeri ön şart olarak benimsemediğimiz sürece, bize değer katmayan sunuşlara pazar oluruz ve hep kaybeden taraf oluruz. Türk milletinin, bu bilince ihtiyacı var. Emin olun Avrupa'ya bir şey sunmamız çok zor, kolay kolay pazar olmuyorlar. Bizden akıllı ve bilgili değiller ama sistemli hareket ediyorlar ve başarılı oluyorlar. Artık uyanmalıyız, hem kendi içimizde hem de ülke dışında tüm şartları çok iyi kavramalıyız. Bize değer katabilecek konuları çok iyi tespit etmeliyiz. El oğlunun, işlendiğinde şişesine bindolar verdiği, şaraplık üzümlerimizi çürümeye terk ettik. Lezzetinden yemeye doyamadığımız peynir çeşitlerimizi, elimizin tersiyle iterek, varoş gıdalar kategorisine koyduk. Haldeki fiyatı artsın diye, sebze ve meyveyi denize döktük. Akıllı su politikaları uygulayamadığımız için, yanlış adreslere santraller inşa ettiğimiz için, göllerimizi, derelerimizi kuruttuk. Turizm potansiyelimizden yararlanamıyoruz... Daha onlarca, yüzler ce örnek vermek mümkün... Neyi, neden istediğimiz çok önemli. Bi '"mark(e)t" açılışı yaşadık. TC tarihinde ilk defa böylesine legal bi'işgale tanık olduk. Yarı fiyatına, bilgisayar ve plazma TV başta olmak üzere, ürünler satıldığı için, AB menşeili marketin önünde daha açılmadan insan seli oldu. Trafik felç oldu. Bahçede, kokoreççiler, köfteciler, sucular eksikti. Şimdi tabii insan etkileniyor; milletimizin çağın icatlarına olan ilgisi karşısında. Buradaki püf nokta ve bizi üzen taraf ise şu; bu teknolojiyi evimize, hayatımıza gerekli olduğu için mi dahil ediyoruz yoksa ucuz olduğu için mi? Bu konu çok önemli. Ferrari'ye de LPG taktırmaya çalışan biz değil miyiz ve diğer lüks araçlara? Öyle ki; yakıt alırken kimseye gözükmeyeyim diye, gece yarısı saat kurarak gaz alanlar var. Bu haddinden fazla akıl, ürkütüyor insanları. Böylece, Türk kelimesi her yerde, negatif içerikle anılır hale geliyor tabii ki. "Ucuzmalalacakkadarzengindeğilim","Birmalnekadarucuzolursaolsun,gereksizsepahalıdır" atasözlerinden ne zaman ders alacağız acaba? Kredi kartına taksitle diye fiyatı olan her şeyi almaya çalışmak; altın, döviz, kumanya karşılığında "oy" vermek, vb. gibi sebep-sonuç ilişkisi düşünülmemiş, altı boş ekonomik hamleler bizi o boşlukta yaşamaya hapis ediyor, daha ne kadar koyunları sayacağız, çok zaman kaybediyoruz çoooooook...