Mezarları ziyaret etmenin faydası var mı?
Başlıktaki sorunun cevabını şu açıklama ile verebiliriz: Hz. Peygamber, sahabisine/arkadaşlarına mezarları ziyaret etmelerini yasaklamıştı. Aradan bir zaman geçtikten sonra onlara bu yasağını kaldırdığını söyledi ve mezarları ziyaret etmenin faydasını açıklayarak şöyle dedi: "Mezarları ziyaret size ahireti hatırlatır. Demek ki mezarları ziyaretin getirisi ahireti hatırlatmaktan başka bir şey değildir. Onları ziyaretten başka bir şey beklemenin ne denli yersiz ve ne denli şirke götürdüğü bilinmelidir."
ÖLÜLERTASARRUFTABULUNURMU? Bazı müminler ölülerin bu dünya için tasarrufta bulunabileceğine inanır, onun için mezarları ziyaret edip onlardan yardım beklerler. Çocuğu olmayan, kızını kocaya veremeyen, çeşitli sorunlar içinde olanlar bu sorunlarını veli zannettikleri türbelere, yatırlara sunarlar, onlardan yardım, yani tasarrufta bulunmalarını isterler. Günümüz Türkiye Müslümanları'nın bir kısmı, o yatırların yardım edeceğine ya da Allah'a aracı olacaklarına inanmakta ve bunu uygulamaktadır. Hatta aklı başında zannettiğimiz bazı aydın kimseler de aynı hataya düşmekte, aynı inancı taşımaktadır. Eğer ölüler tasarrufta bulunabilseydi, dirilerin sorunlarını çözebilselerdi, bunu en iyi peygamberler yapardı. Bütün peygamberlerin mezarları bu dünyadadır ve Hz. Peygamber'in mezarının nerede olduğunu da biliyoruz. Vefat etmiş olan peygamberler tasarrufta bulunabilselerdi, şu anda dünyanın yaşadığı problemleri çözerlerdi. Bu kadar sorunun yaşandığı, kötülüklerin çoğaldığı bu dünyaya neden tasarrufta bulunmuyorlar? "Peygamberler bulunamıyor ama bizim yatırlarımız bulunabiliyor" düşüncesini taşıyanlar, bu çağda Müslüman olarak yaşamaya layık değillerdir. Bu inançta olanlar düşünmeli, bir an önce bu uygulama ve inançlarından vazgeçmelidir. Hz. Peygamber sağlığında tasarrufta bulunsaydı Uhud Savaşı'nda yaralanmazdı, hicret etmek zorunda kalmazdı, Uhud Savaşı'nda amcası Hz. Hamza'nın ölümüne engel olurdu, hanımı Hz. Ayşe'ye iftira edilmesini engellerdi. Yüce Allah ona şöyle demezdi: "De ki: Allah dilemedikçe ben kendime bir fayda ve zarar verecek güce sahip değilim. Eğer gaybı bilseydim, elbette iyiliği artırırdım ve bana kötülük de dokunmazdı. Ben sadece inanan bir toplum için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim." (A'raf Suresi 188. ayet) Kendiliğinden iyiliği çoğaltamayan, kendisine dokunan zararı engelleyemeyen bir peygamberlik anlayışının bulunduğu Kur'an'ın inanırları nasıl olur da yatırlardan yardım bekler, tasarrufta bulunduklarına inanır? Bu durum inanılacak, akla sığacak bir oluşum değildir. Diğer taraftan Fatiha Suresi'nin 5. ayetinde, "Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz" diye her 5 vakit namazımızda okuyoruz. Yalnız Allah'tan yardım dilediğini söylerken, ölülerden, yatırlardan yardım dilemek şirk olmuyor mu? Sorunlarımızı, ihtiyaçlarımızı ileteceğimiz, sunacağımız tek yer, makam, Allah'tır. Dinin ana kuralı budur. Bunun dışındaki davranışlar şirke girmektedir. Mezarın ahireti hatırlatmaktan başka bir görevi olmadığını söyleyen bir peygamberin ümmeti olarak yatırlardan yardım beklemenin dindeki yeri nedir? İşte koyu şirk olan bu inanış, bu davranış bizim inanç ve gönül çevremizi kirletmekte ve bizi dinin dışına çıkma haline getirmektedir. Ölüden yardım bekleyecek kadar düşük bir seviyeye inen ruhlar, insanlığa hiçbir fayda getiremezler. Din alimi, görevlileri, yani eğitimcileri bu şirkin kaynağını kurutmak için bütün güçleriyle mücade le vermeli, onun için de halkın tevhid inancı bilincini yükseltmelidirler. Şirkin kaynakları hakkında onlara sağlam bir bilgi ile bilinç vermelidirler.