Dava arkadaşlığı
Şu ülkede kalemine saygıda kusur etmediğim, "Baştan ayağa ruhuyla yazan özel kalem" dediğim tek yazardır Bekir Coşkun! Dil görgüsü, zarafeti başkadır. Kurduğu cümlelerin içinde erişilmez bir sevda vardır. Kürek arkadaşı, yol arkadaşı hatta gazetedeki dava arkadaşı Emin Çölaşan'ın gidişiyle ilgili bir yazısı vardı dün. İlk kez aynı ruh denizinde buluşamadım Bekir Coşkun'la...
***
Bekir Coşkun, hayatının en önemli kararını halka soruyordu. "Ne yapmalıyım? Asılsam mı küreklere? Avuçlarım kanasa da, hırsımdan ağlasam da, o yere doğru tek başıma kalsam dahi, çekmeli miyim kürekleri? Yoksa vaz mı geçsem kürek çekmekten. Söyleyin dostlarım ne yapmalıyım?"
***
Ben de kendi vicdanıma sordum. "Oturduğu makamı halka soran bir gazeteci, halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı adayına nasıl karşı gelir?" diye. Soru işaretimin çengeline astım cevabı. Kimseye kastım olmadığını göstermek için..
***
Eskiden dava arkadaşlığı denildiği zaman, kolunu doladığı omza, bir ömür yaslanırdı insanlar. Aynı şeyler yazılıydı gönül zarflarının içindeki mektuplarda. Onlar el ele verdikleri zaman dağları bile devirirdi. "Büyük gazeteci" ne ki!
***
Dava arkadaşlığının en anlamlı resmini Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'de görüyorum. Onlar birbirine müebbet! O yüzden onları kimse yıkamıyor! Bekir Coşkun ve Emin Çölaşan gibi, "büyük yazarlar" bile.