Gecenin rengi umut Fenerbahçe dün gece tek gollü bir galibiyet alırken, turun kapısına ayak koydu. Kapıyı ardına kadar açması için, her türlü ortam da mevcuttu oysa... Aslında beklenen oyun yoktu ilk dakikalarda. "Aman" dedim, "Cuma'dan kalan berbat alışkanlık yine sürüyor mu?" Alex saklanmıştı yine, Kezman kendine koşuyordu... Tümer ince paslarda berbat bir mühendis, uzaktan vuruşlarda tribünlere heyecan veren gösteri işçisiydi.
***
Ama sarı lacivertlilerin, kenarları kullandıklarında ve istediklerinde ne kadar çok olduklarını gördük. Roberto Carlos'un ustalığını, Deivid'in görünmez işçiliğini ve Aurelio'nun muhteşem mücadelesini... İlk yarıda, rakibine pozisyon vermeyen, boş alan bırakmayan Fenerbahçe'de, Aurelio'nun mücadelesine roman yazılırdı. Hem boş koşularda, hem doğru zamanda doğru yerde olmakta, hem de ikili mücadelelerde takımın en iyisiydi. Attırdığı golde ayaklarında ışık vardı. Alex'in vurduğu kafa ise, bir gökdelenin penceresiydi sanki, tura açılan...
***
İkinci yarıda tek golü yeterli gören bir Fenerbahçe izledik sanki. Buna karşılık riski seçen bir Anderlecht çıktı sahneye. İlk kornerini 50. dakikada kullanan rakip takım, bir dakika içinde iki pozisyon birden yakaladı. Serdar'ın elleri, turun elleriydi belki. Bu yarının en özel adamı kimdi derseniz; "Deivid" derim. Bu sessiz adam, orta alanda bir mühendis işçiliğindeydi. Fenerbahçe'nin Roberto Carlos'tan çok şey beklediğini rakipleri de biliyor. Roberto Carlos, rakip oyuncular kadar, kendi arkadaşlarıyla da uğraşıyor. Hem öğretmen, hem arkadaş olarak...
***
Sıradan bir takım görüntüsü verse de, Belçika'da Anderlecht bir uçurum ağzı ve yüzden tek gollü bu sonuç yeterli olur mu? Fenerbahçe'nin bir yanı oynadıkça açılıyor, giderek hızlanıyor. Öte yanı "yabancı dili iyi değil!" Ama her şeye rağmen gecenin rengi umut. Hem de dağlar kadar.