Terör ve siyaset
Terör tırmanıyor ve hepimizin içi yanıyor. Utanmadan, terörü siyasete alet edip, mevcut iktidarı yıpratmaya çalışanlar da var. Maalesef, Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamalar da kutuplaşmayı derinleştiriyor, asker de siyasetin -belki de istemeden- bir parçası haline geliyor. 12 Nisan'dan beri Genelkurmay Başkanlığı bir türlü susmadı. Ulu orta operasyon gerekliliğini tartışıyor. Üstelik, Sayın Yaşar Büyükanıt'a, 12 Nisan'da basın mensupları "Meseleyi Milli Güvenlik Kurulu'na getirdiniz mi?" diye sordu ve olumsuz cevap alındı. Kapalı kapılar ardında konuşacaklarına, ulu orta düşünce beyan ediyorlar. Ve kamuoyuna şöyle bir mesaj vermek istiyorlar: "Hükûmet elimizi tutuyor. Yoksa biz Kuzey Irak'a girip, başarılı bir operasyon yaparak terörün kökünü kazıyabiliriz." Her şeyden önce, teröre karşı başarısızlıkta, birinci sıradaki sorumlu hükûmet değil, askerlerdir. Yurt içindeki terör neden kurutulamıyor? Niçin, çok sayıda şehit veriyoruz? Geçtiğimiz dönemde teröre karşı başarı sağlanmasında, polisteki Özel Harekât Timi'nin çok önemli katkısı olmuştur. Maalesef başka olaylara da karıştıkları için, Susurluk sonrası, Tim'in güneydoğudaki etkinliği bertaraf edildi. Niçin Türk Silâhlı Kuvvetleri bünyesinde de daha profesyonel birlikler oluşturulmuyor? Üst düzey komutanların yönetiminde profesyonel birlikler niçin sahaya sürülmüyor? Askerliğini yapan gençler, deneyimli teröristlerle nasıl başa çıksın? Geçtiğimiz yılların istatistiklerine bakınız: Özel Harekât Timi, askere göre çok daha az şehit vermişti. Çünkü meseleye profesyonelce yaklaşıyordu. Türkiye, bazıları da çok geniş çaplı olmak üzere, 24 kere sınır ötesi harekât gerçekleştirdi. Gene de yapabilir. Ama, gördüğünüz gibi, terörün kökü kazınmıyor. Bunun için, bazı şartların yerine getirilmesi lâzım. Bir kere, 27 Nisan bildirisinin son satırlarında ortaya çıkan ve "düşman üreten" bir zihniyet, çağdaşlığa doğru çevrilmeli. Ne demişlerdi o bildirinin son satırında: "Ne mutlu Türk'üm demeyenler, düşmanımızdır ve düşmanımız olarak kalmaya devam edecektir." 12 Eylül'de askerdarbe yaptınız, iktidara geldiniz. Diyarbakır hapishanesinde Kürt kökenli vatandaşlarımızın pek çoğuna işkence ettiniz. Kürtçe'yi yasakladınız. "Kürt yoktur, hepimiz Türk'üz" dediniz. Dağa taşa "Ne mutlu Türk'üm diyene" yazdırdınız. Bugünkü gelişmelerden ve PKK'nın doğmasında hiç mi bu yöntemlerin dahli yok? Bugün hâlâ, "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözü dayatılmaya çalışılıyor; "Türkiyeli'yim" diyeni vatana ihanetle eşdeğer tutma gayretleri mevcut. Sınır ötesi harekâttan önce, herkes aynayı kendi yüzüne tutsun. Farklı fikirdekileri suçlamak yerine, hata ve kusurlarını görsün. Hayırlısıyla şu seçimlere bir varalım, göreceksiniz terör olayları azalacak, milli iradeyi itip kakan bildiriler devri sona erecek. Netice itibarıyla, herkes, milletin iradesine saygı gösterecektir.