Hamasetin sonu felâket
 Anafartalar Çarşısı bombalanınca olay yerine giden Deniz Baykal, terörü siyasi amaçla kullanmanın iyi bir şey olmadığını açıklamıştı. Ama şimdi bakıyoruz, bu sözünü unutmuş, AK Parti'ye karşı şehit cenazeleri üzerinden zemin kazanmaya çalışıyor.
CHP'nin "laik cumhuriyeti" öne sürerek rejim tartışmasını kızıştırması yetmedi, şimdi de "Kuzey Irak'a operasyon" meselesini kurcalıyor. Tayyip Erdoğan bu hamaset yarışına kapılsa, kendimizi büyük bir felâketin içinde bulacağız. Vatan gazetesinden Okay Gönensin, Türkiye'nin uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak Kuzey Irak'a girmesi halinde başımıza gelecekleri çok güzel anlatıyor:
"Türk Silâhlı Kuvvetleri Kuzey Irak'a girmiş... Peşmergelerle çatışmalar oluyor... Amerika Türkiye'yi, bir egemen devletin topraklarını işgal girişiminde bulunmakla suçluyor... Türkiye, Birleşmiş Milletler'de suçlanıyor... Türkiye, Avrupa Birliği'nde suçlanıyor... Çatışmalar devam ederken Türk topraklarında da bombalar patlıyor... Kuzey Irak'tan şehit cenazeleri gelirken, büyük şehirlerde, kadın, çocuk sivillerin bombalarla parçalanmış cenazeleri kalkıyor... Büyük şehirlerde kimse gece sokağa çıkmıyor, herkes koşarak işinden evine dönüyor, kapanıyor... Halktaki öfke büyüyor. Bu öfkeyi şiddete yönlendirmek isteyenler ortaya çıkıyor. Bu arada Türk ekonomisi de duruyor... Yabancı sermayenin gelmesi, işsizliğin azalması bir rüya oluyor; var olan sermaye de kaçıyor, işsizlik tırmanarak artıyor... Büyük şehirlerde asayiş sorunu da katlanarak artıyor..." (25 Mayıs 2007-Vatan)
***
1 Mart 2003 öncesi, ABD ile müzakereleri yürüten Büyükelçi Deniz Bölükbaşı, Haber Türk'teki bir programda, "Tezkere Parlamento'dan geçseydi, Türk ordusu Kuzey Irak'ta PKK'ya karşı operasyon yapmaya hak kazanacaktı; ayrıca, Türkmenler'in mağduriyete uğraması, Kerkük'te nüfus yapısının değişmesi gibi gelişmeler ortaya çıktığı zaman, Türkiye, ABD ile işbirliği halinde olaylara müdahale edilebilecekti" dedi. 30- 40 bin asker, Kuzey Irak'ta, sınırdan itibaren 20 kilometrelik bir kuşakta konuşlanabilecekti. Ayrıca, 2 bin Özel Kuvvet mensubu bölgeye yerleştirilecekti. Tabibunun da başka sakıncaları vardı. Amerikan askerinin Güneydoğu'da bulunması olumsuz gelişmelere sebebiyet verebileceği gibi, bu defa da El Kaide ve benzeri örgütlerin hedef tahtası haline gelebilirdik. Üstelik, işgalci Amerika'ya destek vermiş olmanın ayıbını da yaşardık.
Sırf PKK ile mücadeleyi kolaylaştırmak amacıyla, AK Parti yönetimi ve Türkiye'deki aydınların önemli bir bölümü 1 Mart tezkeresinin Meclis'ten geçmesini savunmuştu. Yoksa herkes, Amerika'nın Irak'ı işgal etmesine karşı çıkıyordu.
O tarihte "Savaşa hayır" diyen CHP'nin, bugün "Türk askeri Kuzey Irak'ta operasyon yapsın" noktasına gelmesini doğrusu anlayamıyoruz. Çünkü 1 Mart tezkeresi kabul edilseydi, ordumuz sıcak bir çatışmaya girmeyecek, Irak'ın kuzeyinde sınır boyu uzanan bölgede ülkemizi PKK'dan sızmalara karşı koruyacaktı. Nitekim, Kuzey Irak Kürtleri, tezkere Meclis'ten geçmesin istiyordu. Tıpkı CHP milletvekilleri gibi. Maalesef o tarihte, Türk Silâhlı Kuvvetleri yöneticileri de, bir ihtimal AK Parti'nin elini kuvvetlendirmemek için, sessiz kalmayı tercih ettiler. Milli Güvenlik Kurulu'ndan tezkere lehinde bir karar çıkmadı. Çıkmaması bir yana, Milliyet gazetesinden Fikret Bila, oylamadan bir süre önce "Asker rahatsız" manşetini attı. İsim vermeden konuşan askerin, Aytaç Yalman olduğu sonradan anlaşıldı.
Halkımızın milliyetçi duygularının istismar edilmesi ve şehit cenazelerine gösterdiği öfkenin siyasi prim amacıyla kullanılması ayıp. Bu ayıba, maalesef, "Biz asker olarak istiyoruz ama, siyasetçiler göze alamıyor" havasını basanlar da iştirak ediyor. Elâlemin çocuklarını şehit verme pahasına yapılan bir hamaseti ve cesaret gösterilerini kınıyorum. Bence, tam da bu noktada profesyonel orduyu tartışmanın zamanı geldi. En azından, askerliğini yapan tecrübesiz gençler PKK ile sıcak çatışmaya gönderileceğine, deneyimli, profesyonel askerler veya Özel Harekat timleri bölgede kullanılmalı. Göreceksiniz, o zaman çok daha az şehit cenazesi kaldıracağız.
|
Servisi 
