Fazilet'in 'Yenilikçiler'i darbe yedi
Bir insanın nefsini yenmeyi başardığı, ancak bazı özel günlerde anlaşılır. "Nefsimizin esiri değiliz" demek yetmez. Bunu, aynı zamanda hareketlerle de anlatmak gerekir. Listelerden elenen veyahut adaylığa talip olup da dileklerine kavuşamayanlar, bugün önemli bir sınav veriyor. AK Partililer'in aşina olduğu bir terimle ifade edelim: "Kul, imtihanda." Egolar zedelendi; tasfiye edilenlerde vefasızlığa uğradıkları duygusu hakim. Diğer partilerdeki gelişmeleri bilemeyiz ama, AK Parti'de bu sarsıntıyı yaşayanlar ve dışlanmayı içine sindiremeyenlerle konuşuyorum. Gazetelerde, "Milli Görüş gömleğinin çıkarılması" diye özetlenen bu gelişme, uzun yıllara dayanan dostlukların, beraberliklerin de kopması şeklinde tezahür etti. Diğer partilerde böyle bir durum yok. AK Parti ise, Fazilet Partisi çatısı altında Erbakan'a karşı mücadele veren "Yenilikçi" grubun bir kısmını -ki bu kişiler aynı zamanda AK Parti'nin kurucularıydı- saf dışı bıraktı. İsmail Alptekin, Mehmet Elkatmış, Eyüp Sanay, Tevhit Karakaya, Nurettin Aktaş, Azmi Ateş, Mustafa Baş, Musa Uzunkaya, Ergun Dağcıoğlu, Maliki Ejder Arvas, Fazilet Partisi içinde Erbakan anlayışına karşı, Bülent Arınç ve Abdullah Gül önderliğinde direnişin ilk adımını atanlardı. Ayrıca, daha sonra milletvekili seçilen kurucu il başkanlarının bir bölümü de listelerde yer almadı. İlk sarsıntı geçtikten sonra, herkesin aklını başına toplayacağına ve egosunu törpüleyip, sonuca rıza göstereceğine inanıyorum. Aksi takdirde, "Biz nefsimizi körelttik; Allah rızası için ve görev bilinciyle hizmet ediyoruz" gibi sözlerin inandırıcılığı kalmaz. Başta da söylediğimiz gibi, "kul, imtihanda". Buna mukabil, mutlaka Siyasi Partiler Kanunu değiştirilmeli. Bir partiye üye kaydı ilçe teşkilâtının tekelinde kalmamalı, itirazlar doğrudan yargıya yapılmalı; milletvekili sıralamasında Genel Merkez'den ziyade, teşkilât etkili olmalı. Parti liderlerini de doğrudan doğruya kayıtlı üyeler seçebilmeli. Parti içinde böyle bir demokrasiyi sağlayamamak, yetkiyi Genel Başkan'a verdikten sonra da, "Neden beni tercih etmedi?" diye sormak olmaz. Elbette haksızlıklar var. Teşkilât tercihine dayalı adil bir yarış cereyan etseydi, mağdur olduğunu hissedenler açısından daha kolay katlanılacak bir durum ortaya çıkacaktı. Bence önemli olan, memleketin istikrarı ve ülkenin geleceğidir. Benlik yarışını bırakalım; kışkırtmalara kapılmayalım. Seçimlerde demokrasi kazansın.