Çağlayan mitingi
Kumandan, cephede savaşı kaybeden komutanı yanına çağırır. Başlar, avazı çıktığı kadar kumandana bağırmaya: "Söyle" der, "Savaşı neden ve nasıl kaybettik?" Cepheden yorgun argın gelen komutan, kumandana selam durduktan sonra, başlar savaşı neden kaybettiklerini tek tek sıralamaya. "Birincisi, barutumuz bitti efendim" der. "İkincisi" demeye bile kalmadan, kumandan oturduğu yerden ayağa fırlar. "Kes" der. "Savaşı neden ve nasıl kaybettiğimiz anlaşılmıştır." Bu hikayeyi neden mi yazdım? Pazar günü İstanbul Çağlayan'da yapılan mitingi oturmuş, televizyondan izliyordum. Düştüğümüz bu duruma ağlasak mı yoksa gülsek mi anlam veremedim. Hani bir söz vardır: "Sizi yönetenler, size benzeyenlerdir." AKP'li vekillerin "Laik" insanlar olmadığı zaten gün gibi ortada... Onlar bana göre, "özde dindar" olmayan "sözde dincilerin" partisi. Yani anlayacağınız sözde dincilerin iktidarı onlar. Bu gerçeği böyle kabul etmek gerekiyor. Onlara saygı duymak gerekiyor! Çünkü, partinin seçmenleri gitmiş oyunu kullanmış. Biz de Deniz Baykal ve diğer parti liderlerine kızmışız, sandığa gitmemişiz. Anlayacağınız pireye kızıp, yorgan yakmışız. Eğer sen oyunu kullanmaya gitmezsen oyunu kullananların seçtiği parti, seni de, beni de yani hepimizi sürünün içine katıp koyun gibi güder. Ondan sonra da yap yapabildiğin kadar miting... Sözün özü şu: "İlk seçimde sandığa git, gelecekte meydanlarda yürüme. Sonra da boş yere koyunlar gibi 'me'leşerek yürüme! Unutmayın ki her şeyin önlemi, işin başındayken alınır."