Aşk var mı?
Hemen "sazan!"lık yapmayın. "Evet" cevabını vermeyin. Çok iyi düşünün. "Aşk var mıdır?" Şayet aşk varsa neden var? Şayet aşk yoksa neden yok? Siz bu soruları düşünüp dururken, ben de fikir bombamın pimini çekmiş olayım. Diyelim ki aşk var... O zaman aşka neden "ömür" biçilmiş? "Aşkın ömrü üç yıldır" neden diyorlar? Bir insanın ömrüne baktığınız zaman aslında üç yıl, çok uzunca bir süre değil. O zaman da aşkın ömrü, tıpkı kelebeğin ömrü gibi! Kısacık. Şayet bir şeye ömür biçiyorsak, o şeyin varlığını nasıl kabul ediyoruz? Belki de sormamız gereken soru şu: "Aşk, hep ömrü ile mi var oldu?" Demek ki ölümsüz bildiğimiz aşk, meğerse ölümlüymüş. O zaman bu yanılgı neden? Aslında yanılgı yok! Bence tespit hatası var. Çünkü aşk dediğimiz şeyde "arzu" denen nesnenin varlığını unutuyoruz. Aşkta arzularımızın esiri oluyoruz. Bu büyülü fener kendi iç dünyamızı rengarenk aydınlatırken, bir taraftan da gözümüzü kamaştırıyor. Sonra da bizi karanlığın içine doğru çekiyor. O zaman arzu nedir? Görür görmez hiç tanımadığınız adam ya da kadına neden aşık oluruz? Daha o insanın ismini bile bilmiyoruz. Hatta ne yediğini, ne içtiğini bile... Ya karakteri nasıl biri? Aslında tamamen bir muamma ile karşı karşıyayız. Ama bunun adını da hemen oracıkta koyuveriyoruz. "Galiba aşık oldum!" diyoruz. "Bir görüşte aşk" masalına kapılıp gidiyoruz. Gerçek öyle mi? Bence değil. Çünkü arzular hafife alınıyor. Peki bu arzunun adı ne biliyor musunuz? "Cinsellik!" Hiç tanımadığımız bir kadın ya da erkek, cinsel yönden kendisine bizi çekiyor. Bedenin derinliklerine gizlenmiş "şeytani ruhu" ortaya çıkarıyor. Sonra şeytani ruhların kendi aralarında inceden inceye oynaşması o kişileri esir alıyor. Başlarını döndürüyor. Sonra insan buna "aşk" adını koyuyor. Bence gerçek şu: "Aşk yok. Cinsel duyguların birbirlerini kışkırtması var." O nedenle olsa gerek aşka ömür biçip duruyoruz. Oysa ki aşk, "cinsel arzu" demek. Cinsellik bitince aşk da bitiyor. Aşk; ancak cinsel arzuların masumane bir kılıfı. Yoksa aşk neden bitsin ki? Cinsellik bitince ne oluyor? Kimi aşık olduğu kadını ya da adamı başından atıyor. Kimi ise aşkını alışkanlığa dönüştürüyor. Çoluk çocuk var deyip, "alışkanlığına!" tutunuyor. Evliliğini kerhen sürdürüyor. Bu fikirler hangi akıllıya mı ait? Bana. Nedense bir yanım böyle düşünüyor. Yoksa size bilmişlik taslamak gibi bir ukalalık içinde değilim. Ama sizin ne düşündüğünüzü de merak etmiyor değilim. Oldum olası aşk denen şey bana saçma sapan gelmiştir. Değer verdiğiniz şeye birkaç yıl ömür biçiyorsanız, ona nasıl "aşkım" diyebilirsiniz ki? Gerçekten aşk var mıdır? Bilemem. Ama bildiğim bir gerçek var ki, o da şu: "Aşk değdiniz şey cinsel arzularımızdır. Cinsellik bitince aşk dediğiniz şey, geriye kalan "harabe"mizden başkası değildir. Ta ki birisi tekrar ortaya çıkıp tenimizin tozunuzu, dumanını attırana kadar."