Yıl 1968
1968'de, dünyadan esinlenen gençler, Türkiye'de de talebe hareketlerini başlattı. O tarihte Süleyman Demirel, son derece özgürlükçü bir tavır içindeydi; "Yollar yürümekle aşınmaz" diyordu. Onun, hürriyetlere saygılı tutumu, kimilerini rahatsız ediyordu. Sözgelimi CHP'li Nihat Erim, memnuniyetsizliğini şu cümlelerle ortaya koymuştu: "AP Genel Başkanı'nın mantığı şöyle: 'Sağ ve solda aşırılıklar varsa, cezasını kanunlar verir. Bu kanunları uygulayacak savcılar ve mahkemeler mevcuttur. Suçu ve suçluyu bulup cezalandırmak onlara düşer.' Gene Sayın Başbakan'ın mantığına göre, savcı veya mahkeme bir şey yapmamışsa, suç ve suçlu yok demektir. Sarf edilen sözler ve kaleme alınan yazılar yargı organı tarafından vicdan hürriyeti içinde telâkki edilmiştir; telâş yersizdir... Aklı başında olan vatandaşlar, Sayın Başbakan'ın 'Ne yapalım, düşünce ve vicdan hürriyetini mi çiğneyelim?' deyişine şaşırıp kalıyorlar." CHP, demek taa o tarihte, özgürlüklerden kopmuş. Baksanıza, muhalefet partisi olarak, hürriyetlerin genişletilmesini isteyeceğine, iktidarı sert tedbirler alsın diye sıkıştırıyor.
***
Cumhuriyet gazetesinin tutumunda da pek bir değişiklik olmamış. 1968'de başyazar Nadir Nadi şöyle diyor: "Yüzyıllar boyunca şeriat kurallarına göre yönetilmiş, hâlâ bugün % 60'ı okuma yazma bilmeyen bir ülkede, laiklik ilkesini ayakta tutabilmek için çok dikkatli, çok hassas bulunmak gerekir." O tarihte de rejim açısından "tehlikeli girişimler (!)" vardı. Yasaklı Demokrat Partililer'e af çıkarmak gibi... Nadir Nadi, bu "tehlikeye" dikkat çekiyordu: "AP çoğunluğuna dayanılarak eski Demokratlar'a siyasal haklarını geri vermeyi amaç edinecek tehlikeli bir girişimi, Başbakan, elbette gözü kapalı benimseyecek değildir. Konu, birkaç düzine vatandaşı siyasal haklarına kavuşturmaktan ziyade, yurdumuzda normalleştirmeye çalıştığımız devrim sonu koşullarıyla ilgilidir ve bu koşulları yeni baştan altüst edici bir nitelik taşıdığı için önemlidir. Bilindiği üzere eski Demokratlar'a siyasal haklarının geri verilmesi, Anayasamız'da değişiklik yapılmasını gerektirmektedir..." Anayasanın başlangıç bölümünü değiştirmenin mahsurunu Cumhuriyet gazetesi başyazarı Ecvet Güresin de dile getiriyordu: "Devrim gerçekleştirildikten sonra, onu gerektiren felsefe de birlikte gelmiş, Anayasa'ya girmiş, kamuoyunca kabul edilmiştir. 27 Mayıs'ın kamuoyunca kabul edilen dayanağı nedir? Meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkının kullanılması... Anayasa'ya dokunmak, hele Anayasa'nın temelini altından çekip almak... İşte bunun ne hakla, ne de hukukla ilgisi vardır." İşte 1968'de Türkiye bu haldeydi.