Kanaltürk ve Ankara
Toplu bir kirlilik sürecinden hepimiz geçtik. Ankara siyaseti de geçti, medya da geçti. İş dünyası da geçti, en son olarak halk da geçti. Halk en azından seyrederek geçti bu süreçten...
***
Medyada, bu süreçten sonra bir saflaşma oluştu doğal olarak... Yaşanan kirlilikleri, bulundukları sorumluluk ve yönetsel düzeyleri, ahlaki yapıları bakımından, samimiyetle özeleştiriye tabi tutanlar, ar damarı çatlamamış olanlar bir safta... Sanki hiçbir şey olmamış gibi yürüyüp devam edenler diğer safta yer aldılar.
***
Yani aşağı yukarı bütün medya mensupları, nerede neler olduğunu biliyor fakat farklı insanlar bildikleri gerçeklerden farklı dersler çıkartıyorlardı. Bugün Kanaltürk'e yönelik hükümet baskıları tartışılıyor. Kanaltürk, yayın politikası olarak devletin genel ve değişmez konseptlerini kendisine esas aldığı cihetle, hükümet için nasıl bir baskı ve tehdit unsuru haline gelebiliyorsa, buna karşılık hükümet de kendi elindeki yaptırımcı erki, bu mücadelede bir baskı aracı olarak kullanacaktır. Ben, demokrasilerde böyle şey olur mu, naifliğinde değilim. Olmaması gerekirdi ama bal gibi de olur, oluyor da.
***
Hikaye şu... Rakip bir yayın politikası ile şimşekleri üzerine çekmeyi göze almışsan, hesapların tertemiz olacak ve sözünün arkasında dimdik duracaksın. Çünkü bütün medya, ayağa kalkıp, hukuksuz davranıyorsunuz diye bağırsa bile hükümet bildiğini okuyacaktır. Eşyanın tabiatı, naiflik kaldırmaz! Bilmem anlatabiliyor muyum?