Yaban
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun "Yaban" isimli kitabını yeniden okurken, Türk aydını ile halkın arasındaki kopukluğun zamanımıza has bir şey olmadığını idrak ettim. Anadolu'nun ücra köşesinde yaşamaya giden eğitimli ve görgülü bir kişinin izlenimleri, taşra ile büyük kentin birbirine nasıl yabancı olduğunu ortaya koyuyor. Köylüler "Yaban" diyorlar ona. Ve roman kahramanı, içine düştüğü yalnızlığı şöyle anlatıyor: "Güngeçtikçedahaiyianlıyorum,Türkentelektüeli,Türkokumuşu,Türkülkesidenilenbuenginveıssızdünyaiçindebirgaripmünzevidir.Kendivatanıaddettiğimemleketindibinedoğruilerledikçe,kendikökündenuzaklaştığınıhissediyor.Hissetmesebile,etrafındahasılolanboşluk,soğukveiticihava,onaheran,kenditoprağındansökülmüşbiraykırı,biracayipnebatolduğunubildiriyor.Hermemleketinköylüsüyle,okumuşyazmışzümresiarasındaaynıderinuçurummevcutmudur,bilmem.FakatmektepgörmüşbirİstanbulçocuğuilebirAnadoluköylüsüarasındakifark,birLondralıİngiliz'le,birPençaplıHintliarasındakifarktandahabüyüktür." O dönemden bugüne uzun yıllar geçti. Elbette demokrasi sayesinde ve bu iletişim çağında insanlar birbiriyle daha çok kaynaştı. Ama hâlâ kopukluk sürüyor. Romanda, köylüler, İstanbullu'ya "Yaban" demişlerdi. Bugün ise kendisini imtiyazlı addeden bir sınıf, halk kitlelerini, öz vatanında "yaban" olmaya zorluyor.