Sorumlu Demirel değil
Sabah'ta Ergun Babahan dostumuz, Demirel'i, 12 Mart asker müdahalesi sebebiyle suçluyor; ona "Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamlarını engellemeye çalışmadınız; aksine bu 3 idam ile Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın rövanşını aldınız" diyor. Türkiye'de, 27 Mayıs sürecinde, 3 siyasetçinin asılmasıyla, 12 Mart müdahalesi sonrasında 3 terörist gencin idam edilmeleri sürekli karşılaştırılmış ve arada "öç alınma" gibi bir irtibat kurulmak istenmiştir. Oysa, bu 2 olay her açıdan birbirinden farklıdır. Darbeyle devrilen seçilmiş politikacılarla, teröre karışmış gençleri mukayese etmek, yanlışların en büyüğü. Ayrıca, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamının, Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın rövanşı sayılabilmesi için, 12 Mart müdahalesinin 27 Mayıs karşıtı bir grup asker tarafından yapılmış olması gerekir. Halbuki, 12 Mart müdahalesi, 9 Mart'ta Güney Amerika türü bir darbe ile ülkenin kaderine el koyacağı belirtilen bir cuntaya karşı gerçekleşmiştir. Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ile Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ın desteğini alamayınca, hareket dağılmış, ama gene de komuta kademesi, genç subayları yatıştırmak için Adalet Partisi iktidarının görevden çekilmesini isteyen bir muhtıra yayınlamıştı. 12 Mart muhtırasına karşı tavır alan İsmet Paşa değil, Bülent Ecevit'tir. Aksine, İsmet Paşa'nın has adamı Nihat Erim, CHP'den istifa ettirilerek "tarafsız" bir başbakan sıfatıyla koltuğa askerler tarafından oturtulmuştur. Adalet Partisi, tıpkı CHP gibi, Erim Hükûmeti'ne bakan verdi. Ecevit ise, İnönü'nün bu desteğine karşı çıktı; parti yönetiminden ayrıldı. 12 Mart müdahalesi, sonuçları itibarıyla, sola büyük zarar verdi; Adalet Partisi'nin eleştirdiği birçok Anayasa maddesini değiştirdi. Ama, bu yüzden, darbe, AP kadrolarına ve Demirel'e mal edilemez. 12 Mart, AP'nin tek başına iktidarını sona erdirdi. Darbenin fitilini, askerlerle işbirliği yapan bazı solcu gazeteciler ateşledi. "Milli Demokratik Devrim" peşindeydiler. 27 Mayıs'ın başaramadığı ve yarım bıraktığı devrimler tamamlanacaktı. Zaten Madanoğlu, Türkeş, Numan Esin, Orhan Erkanlı gibi 27 Mayıs darbesinin "14'ler" adı altında tasfiye ettiği Milli Birlik Komitesi'nin bazı üyeleri de işin içindeydi. 12 Mart müdahalesi, sonradan tersine döndü; solcuları ezdi; Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını astı diye Demirel'i suçlamak haksızlık. Fitili ateşleyenlere bakın... Ayrıca, medyası ve halkı darbelere itiraz etmeyip, suspus oturur ve hatta önemli bir bölümü askermüdahaleyi alkışlarken, Demirel, tavır koysa"yalancı kahraman" ilân edilirdi; "huzur ve sükûnu bozmakla" bile suçlanırdı. Deniz Gezmiş ile arkadaşları, Menderes'in, Zorlu'nun, Polatkan'ın rövanşı olarak değil, meşruiyet derdine düşenlerin kurban arayışı yüzünden idam edilmişlerdir. O günkü şartlarda Meclis idamlara karşı koyabilir miydi? Koyamazdı. Meclis, 27 Mayıs darbesi ile iğdiş edildi. Seçilmiş insanlar keyfi yargılama sonucu mahkûm oldu. 1961 Anayasası da kabul edilir edilmez çiğnendi: Bu Meclis'e Ali Fuat Başgil yerine Cemal Gürsel, zorla Cumhurbaşkanı seçtirildi. Aynı Meclis, çok istemesine rağmen eski Demokratlar'a siyasaf çıkaramadı. Her teşebbüste, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ordunun rahatsızlığını dile getiriyordu. Meclis, 12 Mart muhtırasına da direnemedi. Askerlerin oluşturduğu Erim Hükûmeti'ne güvenoyu verdi. Bu işler tek başına olmaz. Her fert, medeni cesaret gösterebilmeli; bedel ödemeyi göze almalı. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın asılmalarının temelinde, 1960 darbesi ile sivil refleksin törpülenmesi, güdümlü demokrasi döneminin açılması, siyasotoritenin zaafa düşmesi yatıyor. İşin aslı başka: Hepimiz farklı derecelerde, "korunup, kollanan" bir cumhuriyette yaşama rehavetine kapılmışız. Bu rehavet, çok şükür yavaş yavaş dağılıyor. Demokratik refleks güçleniyor.