Dün gece Olimpiyat Stadı'nda, can çekişen Fenerbahçe'nin kuru bir yaprak gibi sürüklenişi vardı. Buna karşılık 10 kişilik Büyükşehir fırtınanın karşısına dikilen köklü bir ağaçtı. Eee, ruhun dik durduğu yerde, bedenler de ayakta kalıyor.
***
Büyükşehir maçlarındaki klasik başlangıcını izledik Fenerbahçe'nin... Daha maçın 5. dakikasında golü kalesinde gördü. Fenerbahçe defansı maç boyu şeffaf bir duvar gibiydi zaten ve yedikleri gollerde ofsayt kokulu manzaralara aynı biçimde eşlik ettiler.
***
İlk yarıdaki Fenerbahçe, pozisyonlara korkuyla ve güvensiz biçimde yaklaşan futbolcular takımıydı. Alex ve Deivid pozisyonlara ahbaplık yapıyordu, Deniz ve Emre zaten yoktu. Kim vardı ki zaten. Buna karşılık Büyükşehir'in tehlikeli gelişleri vardı. İkili mücadelelere Fenerbahçeli futbolcular ayak bile koyamazken, Büyükşehir'in pozisyonlara yürek koyduğunu gördüm. "Rütbeli çulsuzlarla", zengin yüreklilerin kapışması olarak değerlendirdim bu yarıyı.
***
İkinci yarıda adam eksilmesiyle bozulan dengeye, rüzgarın desteğini de alan Fenerbahçe'nin sahte baskısını izledik. Abdullah Avcı'nın aklı başındaydı, haddini bilmenin savunmasına çekildiği kadar Fenerbahçe'nin açıklarını da ezberlemiş bir usta olduğunu gösterdi. Üstelik berbat bir hakeme rağmen. Mahmut haksız yere atıldı. Çünkü böyle kolay itiraza kart varsa, Alex ve Güiza'ya duble kart gerekirdi.
***
Bir teknik adam düşünün. Tarihin en pahalı teknik direktörü ama Fenerbahçe'nin en metruk köşesi... İkinci yarıda yaptığı değişikliklere baktığınız zaman, apoletini de yapıştırıyorsunuz. "İntihar maestrosu!" Bu adamı bu takımın başına musallat edenler, dün gecenin gerçek suçlularıdır.
***
Başkanlarına "tanrı muamelesi" yapanlar, yanlışların hesabını sormayanlar, bu enkaz yığınına gözlerini kapatanlar, şimdi geç kalmışlığın yasını tutsunlar. Avrupa'dan sonra, ligde de unutsunlar Fenerbahçe'yi...
***
Sezon başından beri ihtarda bulunduk yetmedi. İhbarda bulunduk yetmedi. Bizden bu kadar.