Bir şairin vazoyu çiçek mezarlığı diye betimleyişi beni derin etkilemişti yıllar önce. Ne kadar doğru. Yoğun bakım hatta. Ölüme gidiş, sonun başlangıcının beklendiği yer. Güzelliğin yok oluşu. Soluşu. Yavaş yavaş, göz önünde bir çürüyüş. Ama birilerine haz verebilen acı bir yürüyüş. Hayatın güzel süsleri çiçeklerİnanma sebebi olabilecek kadar güzeller. Kanıt onlar. Kendilerine özgü çeşit çeşit kokuları var... 'Mis gibi kokan çiçek' derler, oysa mis denen şey çiçek kokmayı hedefler. Papatyalar güneş gibi doğarlar baharda. Bembeyaz yaprakları kucak açar gökyüzüne. Sevenler toplarlar, sevilip sevilmediğini bilmeyenler toplarlar, çocuklar toplarlar. Papatyada bir masumiyet vardır. Gül kadar konuşmaz. Mağrur duruşudur gülü diğerlerinden farklı yapan. O kadar sevdirir ki kendini dikenine katlandırır. Diken gülün silahıdır. Kılıcıdır. 'Beni koparma!', 'Bana dokunma!' deyişidir. İnsana engel olamayacak bu keskin silahlar çok canlar yakmıştır. Mükemmel görünür, mükemmel kokar. Sevgiyi damgalar. Konuşmaya gerek bırakmaz çoğu zaman. Dili vardır. Ama ona âşık bülbül kadar çekmez dilinden. Lale, bir devre damgasını vurmuştur. Hazların öne çıktığı bir devirdir o devir. Heykeli yapılmıştır. Semboldür. İsmini verdiği semtlerle çelişse de hükmeder adıyla. Şifalı çiçekler de vardır, kaynatılır kızgın sularda. İçilirler. Devadırlar. Ardından ezanla açan, günebakan, deliveren, kardelen, arapsaçı, ısırgan otu, akşamsefasıBinlerce çiçek Hayat onlarla güzeldir. Yüce yaratanın şu karartmaya çalıştığımız dünyamızı bin bir renkle, bin bir kokuyla, bin bir şifayla dantel gibi işlemesi ne büyük jesttir Sadece bir nergis, bir yasemin, bir lavanta, bir sümbül koklayabildiğimiz için binlerce kere şükretmek gerekmektedir. Biliyorsunuz Allah her şeye muktedirdir. Şu an İzmir'imdeyim. Hava çok güzel. Beni çiçekler hakkında bu kadar konuşturabilecek kadar çok açmışlar burada. Pek hayra alamet olmasa da havadaki bu limonatalık, içime de, yazıma da, kışıma da çiçek açtırdı. Harikuladeliğin beni zevkten yorabildiği gibi. Güzel İzmir. Canım İzmir. Aşkım şehir. Sevdam şehir. Hedef kütlem. İç dünyamın en büyük ülkesi, ruh haritamın başkenti. Gizli bahçem, beşinci mevsimim. Bin renk, bir tatlı huzur, hicaz, segâh, sakızlı Türk kahvesi. Denizin harbisi, göğün kayısısı Acının bile tatlısı. Gülen yüzler. Renkli ışıklar. Palmiyeler. Güzel kızlar, onlar da şıklar ki ne şıklar İstanbul'da oturduğum kata neredeyse arabayla çıkmak isterken, burada her yere yürüyerek gidiyorum. Yapmayın yorum, ne yapayım çok seviyorum. Rüzgâra yüzümü okşatıp sağlıkla esnetmek için yürüyüşe çıkıyorum. Pozitif ve enerji dolu uyanıyorum. Burada yaşayamadığıma her gün yanıyorum. Martıları, dalgaları, vapurları hazmedesi inceliyorum. Ruhum inceliyor. Kimse birbirini incelemiyor, irdelemiyor. Şu an buradayım ama siz bu satırları okuduğunuzda ben çoktaaaaaan İstanbul'a dönmüş olacağım : ) (Allah nasip ederse.) Hem de kız kıza gece on ikiden sonra güvenle yürüyüş yapma ihtimalimi sıfırlamış olarak. Dünyanın en değerli, en kıskanılan şehirlerinden olan İstanbul'a Manzarası, konumu, havasıyla evren harikalarından biri ama ne yapayım İzmir benim ilk aşkım. Bağışlayın. İzmir'im biçim biçim. Ölürüm İzmir için. Hele looy.