Maçın başında, geçen haftadan kalan bir Fenerbahçe bekledik.
Temkinli bir başlangıç bulduk.
Rakip hücumların başlangıç noktası, Fenerbahçe'nin bir türlü rayına oturmayan orta alanıydı.
İlk çeyrekte, ayağa top oynayan, rakip kale önünde çoğalmayı başaran
Ankaraspor'du...
Disiplinli, yürekten, üstelik hızlıydılar.
Ama berbat bir hakem vardı sahada.
Maçın 8. dakikasında Edu'nun, Murat Tosun'a yaptığı hareket kesinlikle penaltıydı.
Dün gece temponun yükselmesine izin vermeyen adamın da adıydı Yunus Yıldırım.
Uğur Boral' ın bacak arasına atılan bir tekme var. Emre Belozoğlu'na
Hürriyet'in attığı bir dirsek var.
Ama hakem diye biri yok.
***
Fenerbahçe'nin Güiza'yı yalnızlığa terk etmesi, orta alandaki kişiliksiz mücadele, ilk yarım saatte, silik bir
Fenerbahçe resmi koydu ortaya.
Enine paslarda, rakibe hücum çağrısı vardı da, uzun paslar, kuyuya atılmış bir taşın yankısını beklemek gibiydi.
Her şeyi bir adam değiştirdi,
Roberto Carlos... İki maçtır kalbiyle oynayan
Carlos, dün gece labirent ustasıydı.
Çıkış yok yazılı kapılara inat gizli geçitleri açtıran... Tribünlerin göz zevkini okşayan...
***
Deivid'in varlığı bile
Gökhan'a başkalık katmış gibi göründü.
Uğur Boral'ın bindirmelerindeki ustalığa karşılık, son vuruşlarındaki
"çaylaklık" şaşırtıcı.
Ama
Semih'in sakatlığıyla,
Emre'nin değişimi arasındaki fark da, geceye hareket getiren gerçeğin adıydı.
Emre, Fenerbahçe'nin en kırılgan yanına direnç getirdi, rakip alana çabuk bindirmelerin sebebiydi.
Güiza'nın girdiği pozisyonların içinden çıkamayışını hala şaşkınlıkla izliyorum.
Bu adamın, kendisini golcü olduğuna inandırması gerekiyor.
Dün geceki yardımlaşmayı ve kazanma ruhunu gördükten sonra,
Fenerbahçe'de galibiyet serisi başlarsa sürer diye düşünüyorum..
Ayrıca yendiği takım, haftalardır yenilmeyen bir takım.
***
Ankaraspor'un hakkını da vermeliyiz.
Onların böyle maçlarda önce adaletli bir hakeme ihtiyacı var.
Sonra böyle maçları, büyük bir takım gibi değil, klasik
Ankaraspor gibi oynamaya...