Çıkın sokağa insanların suratlarına bakın. Ya da bir kenara sotalanıp gelen geçenin yüzünden ne düşündüğünü, ne yaşadığını çıkarmaya bakın. Mat, soluk, boş bakışlar. Asık çehreler, gülümsüz fersiz ağızlar, gözler. Herkes sanal bir yağmurdan kaçarcasına ürkek, telaşlı, sinik, pısırık. Göğsünü ileride tutan, durumunu çaktırmak istemeyenlerin sahte vücut diline, yüz ifadesine zaten kanmayız ki.
GÜLÜŞLER Herkesin olmayı istediği yerde olanların neredeyse tümü oldukları yerin ağırlığı, stresi, sorumluluğu altında ezim ezim ezilmekte. İçten kahkahalar, koşulsuz gülüşler, samimi sıcak ilişkiler nicedir sofada, sofrada, ortada yok. RİCAT ETSEN Yaşamın her bir köşesi mayın tarlasına dönmüş. Nereye basarsan bas ayağın mayına çarpıyor. Ya kendinle, ya çevrenle, ya ahalinle ilgili bir dert, bir sıkıntı uçup tam kafana konuveriyor. Sen ricat ede ede gelip sıkıştığın dar alanın, küçük dünyan, ya da her nerede, hangi sığınma noktasındaysan kabus gibi sızıp gelip orada da yakalıyor seni meseleler. Yine de günlerdir yazdıklarımın bir hülasasını formüle edeyim anlayın: Mutlu yaşam yoktur mutlu an vardır. Mutlu anlarınızla ilgili anılarızın çok olsun inşallah.