Küçük dünyalar kurmalıyız kendimize. Böyle horrr diye üstümüze hörelenen dünya hallerine ıska geçilmenin yolu budur belki. Ne yana döneceksin ki kurtulasın puşt zulalarından? Nere kaçacak, saklanacak, isabet almayacaksın. Bizim mahallenin haline bakın anlayın durumu. Dostluk eden, sürdürebilen, kendini o "dostun" emin ellerine terk edebilen kaldı mı? Sanmıyorum
UMUTVARMI? Şimdi iletişim okuyan, gazeteciliğe heveskar genç kadroların yerinde olmak kezzap kuyusu dalgıçlığına talip olmak gibi. Ne düşünür o çocuklar kim bilir? Nasıl umutsuz, sıkıntılı, endişe sivilceli şekillerdedir hepsi hey heeey! Sihirli bir formülü yok bu durumdan kurtuluşun. Eski kaşar bir basın mensubu olarak tek önerim temenni gibi bir şey.
YOKUŞBAŞI Ne zamanki tepeden tırnağa tüm gazete ahalisi haber atlatmayı şiar eder, atlamamayı düşünür. Ne zamanki rakip gazetelerde çıkan iyi bir haber, yorum, karikatür, fotoğraf, röportaj tepeden tırnağa derde tasaya boğar onları, dönüşe geçiş o noktada başlar. Yoksa patron sevsin, sevinsin diye gazetecilik yaparsan tez zamanda tıkanır kalırsın yokuş yolda.
HORMONLUGİBİ Meslek erbabı olarak biz de küçük dünyalar kurmalıyız kendimize. Kanaatkar, berrak, saf, iddiasız duruşlar bulmalıyız. O zaman işlerimizle büyür, küçümen dünyaların içinde mesleğin tarifsiz ve benzersiz hazlarını alarak büyürüz için için. Öbür türlü büyümek değil irileşmektir halimiz. Bir nevi hormonlu domatesten farksız, tatsız, tuzsuz ve elbette umarsız.