Telaşla uyandı, saat çalmamıştı. Koşar adım banyoya yollandı. Suyu açtı; çamura çalan kahverengi sudan, koca bir avuç yüzünde gezdirdi. Suratından damlacıklar halinde kaçışan uykusunu açmıştı. Birden saatine bakmak geldi aklına. Hayıflandı önce, şu çalar saat kendisine oyun oynamasaydı telaşlanmaması gerekeceğini düşündü. Önce bakmamayım, canım sıkılmasın diye geçirdi aklından. Bu saçma fikirden kurtularak, cesaretini toplayıp sol bileğini kaldırdı. Yüzünde önce ekşimsi bir 'bu nereden geldi başıma' bakışı oluştu, aldırmadı! Saatli bileği gözüne sokar gibi kaldırdı. Gözleri açıldı, 'amma da geç kalmışız yahu' bakışı, sarsılmasına neden oldu. Gözünü saatten alamadı, takıldı kaldı sanki akreple yelkovanın bitmeyen yolculuğuna. Ancak bu yolculuk izlencesi ona çok iyi gelmiş olacak yüzündeki telaş yerini hayrete, hayret rahatlamaya, rahatlama da hınzır bir kahkahaya bıraktı. - Bugün pazarmış yahu! Yürü yatağa be adam! Yatağa girdi ama uyuyamadı. Başka ne yapabileceğini düşündü, 'yatakta uykuyu getirmek için nihayetinde iki atraksiyon yapılabilir' olduğuna karar verdi. Kainatın en korkusuz kahramanı gibi, saatine dikti gözünü, canı sıkıldı. Bileğini yere indirdi, ağzından 'Azıcık daha uyusaydım yahu' çıktı. Uyuyamayacağını anlayınca dikildi ayağa. İnsanı kavuracak kadar sıcak, yaz pazarına uygun bir tişört ve incecik bir pantolon geçirdi ayağına. 'Kılık kıyafet tamam da nereye gideceğiz?' sorusu takıldı aklına. Pazar günü aranacak arkadaşı yoktu. Hoş diğer günlerde de aranacak arkadaşı yoktu ya. Bir tek dostu olsaydı, çevirirdi numarasını, 'Hadi yürüyüşe gidelim. Ardından da kahvaltı yaparız' derdi ama pazar sabahın köründe, teklifsiz numarasını çevireceği kimsesinin olmadığı gerçeği karşısına dikilmiş duruyordu. Tekrar saatine baktı, ikokulu, liseyi, üniversite yıllarını anımsadı. Ayakta duracak mecali kalmadığını anlayınca tek kişilik rahat koltuğuna yığıldı. Babası geldi aklına, eve geç kaldığı için, top oynarken yırttığı ayakkabılar yüzünden yediği dayaklar geçti gözünün önünden. Hatırlamamak için yalvardı hafızasına ama nafile, kaç yıldır arayıp sormadığı, darülacezedeki annesi dikildi gözlerinin önüne. Gözlerini açtı kapattı, ovuşturdu gitmiyordu. Bereket kapı çalındı. Fırladı kapıyı açmak için. Kapıcı ekmek, gazete getirmişti. Kolundan tuttuğu gibi içeri çekti, 'geç otur hele, bir çay iç gidersin' dedi. Kapıcı Muhsin şaşırdı, belli etmedi. Kaynar çayı ağzı yana yana içti. 'Acele etme yahu' dedi ev sahibi, 'bugün pazar daha kalkan olmamıştır.' Peki dedi Muhsin, yerine daha bir rahat kuruldu. Söze bir yerinden girmesi gerektiğini anladı; -Eee, daha daha nasılsız ağam? Adamın keyfi yerine geldi. 'İyiyiz yahu, sen sordun daha iyi olduk.' Öyküyü size, bu Pazar da dostlarınızı aramayı ihmal etmeyesiniz diye yazdım.